"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bazı dini cemaatlerimizin zaafı: Devleti dindarlaştıralım derken...

Şükrü BULUT
07 Ekim 2019, Pazartesi
Türkiye’nin yakın geçmişini doğru okumamış ve Türkiye’de yaşamamış olanların anlaması güç olan bir hususu anlatmaya çalışacağız. Ayrıca Türkiye’deki dinî cemaatlerin kesinlikle ne Asya ve ne de Avrupa’daki sair dinî cemaatlerle mukayese edilemeyeceğini de göreceğiz. Zira hiçbir Müslüman milletin yaşadığı hadiseler ve başından geçen sergüzeştler; Türk milletinin Yakın Tarihindeki inkılâp ve değişimlerle karşılaştırılamaz.

Bu girizgah ile sakın “Cumhuriyetin ilk yıllarındaki” mutlak istibdat dönemlerine gideceğimizi zannetmeyin. Sonradan “devletleşecek” İslâm karşıtı mason ve komünistlerin 31 Mart 1909’da nasıl ittifak ederek “Devlet-i Aliye’yi” sekerata sürüklediğini henüz tarihler yazmadı. Hatta bu işin tezgâhında çalışanlar nifaka bürünerek Cumhuriyetin ilk yıllarında bakan bile olacaklardı. 

Kur’ânlar, Buhariler, duâlar ve kurbanlarla açılan Meclis’in, Cumhuriyetin ilânıyla hangi kılıklara girdiğini kaç tarihçimiz yazabildi ki… Ve sonra… Ezan-ı Muhammedî (asm), din-i İslâm ve mukaddesat için çarpışmış milletin 1924‘ten 1925’e geçerken yaşadığı travmalar. Bin seneden beri İslâm’ın bayraktarlığını yapmış bu milletin anayasasından ”dini İslâm’dır” ibaresi kaldırılıyor ve daha sonra da itiraz etmeleri muhtemel olan dinî cemaat çevrelerine zulüm dalgası başlıyor. Kimisi kendisini zindanda, kimisi dar ağaçlarında bulan tarikat mensupları ve dinî cemaatler ne yapabilirlerdi ki… Merhum Âkif gibi Millî Mücadele kahramanları bile infazlardan kurtulmak için Mısır’a kapağı attılar. Ve yüz binlerce ehl-i ilim, ehl-i tarikat ve cemaat müntesibi komşu ülkelere sığındı. Urumiye, Süleymaniye, Bağdat, Şam-ı Şerif, Ürdün, Hicaz ve Mısır… 

Olup-bitenler karşısında “dinî cemaatlerin” çoğu –yurt dışına çıkmayanlar-yer altına çekildiler. Ve sonraki yıllarda da devlete küstüler. Yalnızca onlar mı? Merhum Süleyman Demirel’in ifadesiyle millet toptan arkasını döndü inkılâp ve devrimlere… İkinci Dünya Savaşı’nın sonundaki şartların yol açtığı bahara ve nihayet Demokratların gelişine kadar… Demokratlar döneminde ürkek ve korkak icraatlarla saklandıkları yerden çıkan “dinî cemaatleri”, (tarikat henüz yok ortada…Rejimin müsaade ettikleri hariç) bu defa 27 Mayıs ihtilâli şoka sokacaktı. Milletin temsilcilerini birkaç haydut alaşağı etmiş ve sonrada zalimce öldürmüş... 

Demirel, söz konusu travmayı ve korkuyu dinî cemaatlerin üzerinden atabilmek için büyük gayretler göstermiş. Adeta ellerinden tutarak onları hayatın meydanına toplamış ve bazılarını vekil, bazılarını senatör yapmış. Ta ki demokrasiye tutunarak kendilerine gelebilsinler. Cumhuriyetin başbakanı olarak Cuma namazına gidip, imamsız kalmış yetmiş bin köye “vekâleten“ imam göndererek, her vesile ile “bu ülkenin vatandaşı, göğsünü gere gere ben Müslümanım diyebilmeli” sözünü sloganlaştırarak; dinî cemaat ve tarikatların travmalarını tedaviye gayret etmiş.

Dinî cemaatleri tek parti döneminde idam eden Kemalizmin, 1950’den sonra metot değiştirdiğini daha önce de yazmıştık. Şükrü Kaya’nın düşüncesine göre “devlet Kemalistlere aitti. Hangi fikir, düşünce ve ideoloji olacaksa onlar karar vereceklerdi.” İşin içine demokrasi girince, Kemalizm fitne ve nifaka sarıldı… Provokasyonlarda kullanmak üzere “dinî cemaatler masasını” teşkil ettirdi. Ticaniler, Yakubiler ve ismini zikretmek istemediğim daha onlarca yapay tarikat… 

12 Eylül’den sonra Kemalistler; Neocon ve neoliberallerin de desteğini alarak daha profesyonel usûllere yöneldiler: Bütün dinî cemaatleri  kılcal damarlarına kadar kontrol altında tutabilmek için… 12 Eylül’den sonraki sürecin içinde bağımsızlıklarını tamamen kaybeden dinî teşkilât ve dernek statüsündeki dinî cemaatlere yapılan maddî yardımlar ayrı bir fasıl. Fakat şu önemli noktayı atlamayalım. Müsaade ve yardım karşılığı olarak, bütün dinî cemaat ve tarikatların birbirilerinin aleyhinde olmaları şartını asla unutmamalıyız. 

Bu önemli ayrıntıyı hem 12 Eylül’cü generaller, hem ANAP yetkilileri, hem başbakan iken Bülent Ecevit ve hem de icraatıyla AKP kurmayları, yüzlerce defa açık veya kapalı ifade ettiler: Devletin emrinde dinî cemaatler ve tarikatlar istenmişti. 

Bu şartı Said Nursî’den bu yana kabul etmeyen ve karşılığını da her türlü mağduriyet, içlerinde dahili nifak çıkarma, mahrumiyet ve itibarsızlaştırma dalgalarıyla bulan Nur Talebelerinin, yüz küsur senelik süreçte hangi yolu ve metodu takip ettikleri ayrıca ele alınmalı.

Dinî cemaatlerin devleti dindarlaştırma isteklerinin arkasındaki sebepleri az da olsa teşhire çalıştık. Fakat, zamanı okuyamamak, zamanın ruhuna uygun usûlleri bilememek ve ahir zamanın tarih atlasından habersiz olmak gibi daha bir çok sebepten dolayı, Türkiye dindarlarının yolları kesildi, haramilerce soyuldular ve yalnızca mallarını kaybetmediler; zaman zaman ümitlerini de yitirdiler. İsteklerinde haklıydılar, vaesefa ki metod ve devlete karşı davranışlarında yanlış hareket etmişlerdi. 

Kemalistlerin iftira ve vehimlerine aldanıp Bediüzzaman’ı dinlememişlerdi. 1925’te Van Nurşin Camii’nde kendisini ziyaret eden Kör Hüseyin Paşa kadar da olsa dinlemiş olsalardı; milletin gönlünde taht kurmuş Demokratlar katledilmeyeceği gibi; 12 Mart’lar, 12 Eylül’ler, 28 Şubatlar ve 15 Temmuz’lar da meydana gelmezdi, diyoruz. 

Okunma Sayısı: 3764
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hüseyin kıymık

    8.10.2019 21:06:09

    Allah razı olsun..Tebrikler... cemaatlara yapılan düşmanlığı ve nifak perdesiyle onları etkisiz ve yetkisiz hale getirme oyunları çok güzel bir şekilde deşifre edilmiştir... Hem demokrasinin kökleşmesi ve yerleşmesi ve hemde Din-i İslama hizmet ancak cemaatların varlığıyla ve güçlendirilmesiyle olabilir..

  • Zeliha

    8.10.2019 01:05:49

    Üstadıminda istediği bu değil miydi,birlik olmaya ikna etmek, bilinçlenmeye davet, birazda kendine gel demek.... İnsafa çağıran bir yazı olmuş Allah razı olsun.

  • Niyazi N.

    7.10.2019 15:18:13

    "Siyasal İslam"ın görünürdeki hedefi ya da daha doğrusu aracı "devleti dindarlaştırma" değil midir ki, dini cemaatlerin ekserisinin bunu neredeyse her şekilde isteyegeldiklerini yani dine gerçek hizmetin tam manasıyla ancak siyaset (devleti yönetme) ile mümkün olabileceğine inandıklarını ve bazılarının da bunun için fırsat kolladıklarını görebiliyoruz. Onları bu "isteklerinde haklı" görmek yerine, Bediüzamanın günümüz (ahirzamanın) beynelminel şebekelerce kontrollü olan siyasetinde rol alanlar/alacaklar için "dine dost" olmalarının (aynı şekilde devletin de "dindar" olmak yerine "dine dost" olmasının) önemli (ve belki yeterli) ölçü olacağını, bu sayede siyasetçilerin (dolayısıyla devletin) yanlış ve kusurlarından dini ayrı tutmanın mümkün olacağını, ve bu zamanda dine hizmet için bunun daha hayırlı olacağını düşünmek gerekir.

  • Alper özcan

    7.10.2019 14:02:31

    İslami Hizmetler açısından Yakın tarihi çok veciz bir şekilde açıklamışın her parağrafta anlatılacak çok şey var. Ama bu gerçekler açısından malesef ki cemaatler bakamıyor, bizde teşhis etmemize rağmen tedavi için fitneden fırsat bulup tedavi hamleleri yapamıyoruz. Tebrikler Rabbim ıslami cemaatler olarak bize feraset ve gayret nasip etsin

  • Ömer Yavuz

    7.10.2019 13:20:13

    Böyle yazılar ile fotoğrafın tamamını görebilmek gerekiyor. Müslüman bir delikten iki defa ısırılmaz. Biz yüz yıldır aynı deliklerden defalarca ısırıldık. Zamana göre kıyafet değiştiren aynı tuzakları artık doğru teşhis edebiliyor olmak gerek.

  • burhan

    7.10.2019 12:32:56

    yakın tarihimizdeki cemaat ve tarikatlerin devletle olan ilişkilerini ve bu ilişkilerin başlangınç noktasını çok iyi tespit etmişsiniz.tebrikler

  • Ali

    7.10.2019 12:04:09

    Şükrü hocam Türkiyedeki dini cemâatların hâlen günümüzde de yaşayabildikleri zorluk, ve hatta zulümler dersek mübâlagâ etmeyeceğimiz süreçleri,olayların arka planlarını herzamanki geniş bakış açısıyla tahlil ederek çok anlaşilır bir üslupla ortaya koymuş.Olaya bu perspektiften bakabilenler ancak çözüm odaklı önerilerde bulunabilirler diye düşünmekteyim.Hocamın kalemine,yúregine sağlık.Her yazısı yeni bir ufkun açılabilmesine adeta zemin hazırlayabilecek mahiyette.Acizane tebrik ve teşekkürlerimi sunuyorum.

  • Abdurrahman KOCAK

    7.10.2019 11:32:15

    Dini cemaatler ve STK lar kendi özellerinde bir iç muhasebe yapmalıdırlar.Demokrasiyi gündemlerine almalıdırlar. Cemaatlerin amacı sadece manevi olmalı iyi insan yetiştirme ve iyilikleri tebliğ olmalıdır.Kemmiyet olmamalıdır.İş keyfiyetten kemmiyete doğru değişince Sayın Yazarın yazısında bahsettiği olumsuzsuzluklarla karşılaşmak kaçınılmazdır.

  • Hasan Sinan

    7.10.2019 10:55:35

    Evet cumhuriyetin ilk yıllarına gitmeye gerek yok belki, lakin “cemaat” kavramına karşı bu kadar çok saldırı varken. Osmanlı’yı da ayakta tutan sebepler arasında cemaat ve tarikatlerin mevcudiyetini unutmaktayız. Ve bilhassa dini islamın bir emri olan “cemaat üzere olmak” çok büyük zarar görmesiyle birlikte aile ve vakıf gibi önemli kurumlarında savunma sistemi zaafa uğratıldı. Yani cemaatsizleştirme hareketi aynı anda aileyi de hedef almıştı diye düşünmekteyim.

  • Süleyman

    7.10.2019 10:07:11

    Tarih ile desteklenmiş ve cemaatlerin mahiyetini güzelce yazan bir makale. Tebrik ediyoruz.

  • Abdullah

    7.10.2019 06:17:43

    Arız ve amik olarak anlarmışsınız. Çok teşekkürler sn şükrü hocam....

  • Ali KURT

    7.10.2019 05:59:20

    Bir asrı aşkın ahir zaman fitnelerinin en belirgin kilometre taşları ile zındıka komitelerinin aldatıcı iblise üstatlık yapan dessasiyetlerini ve Ehl-i imanın vartalarının gayet güzel özetlendiği makale olmuş. Teşekkürler...

  • Ahmet Said

    7.10.2019 00:33:42

    Mevsiminde ve ihtiyaca uygun bir yazı olmuş. Yeni Asya'nın bütün cemaatlerin hukukunu müdafaa ve onlara ışık tutma vazifesini unutamamışsınız. Dua ediyor ve tebrik ediyorum.

  • Sultan selim

    7.10.2019 00:23:52

    Evinde çoluğuna çıcuğuna lafı geçmeyen işgüzarların devlete dini dikte etmek istemeleri hep tuhaf ve anlamsız hatta çoklukla zararlı neticelere sebep olmuştur. Birlikte yaşamanın gereği olan kurallara uymasını bilmeyenin din dayatması bu zamanda kimse tarafından artık karşılık bulmamaktadır.

  • Sultan selim

    7.10.2019 00:18:30

    Aldatmakla iş görecekti elbet. Dindarlara ve cemaatlere mutlak hükmeden damar bilerek hep diri tutuldu. Maalesef ki dindarlar bu damara hep aldandı. Bazen seve seve isteyerek, bazen bilmeden aldatılanlarca aldatılarak. Güzel ve de bir o kadar zor bir konu. İşlemesi zarif olmuş. Selam ve dualarla

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı