"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cemaatlerin para ve mülkle imtihanı

Şükrü BULUT
13 Aralık 2019, Cuma
1920’lere kadar, cemiyetin en saygın yerlerinde geniş imkânlar içinde yaşayan vazifeliler veya sivil-toplum mesabesindeki yapıların temsilcilerinin, daha sonra kendilerini ekmeğe muhtaç bir şekilde kapı dışında görmeleri, yalnızca bizim tarihimize ait bir hadisedir.

Bolşeviklik döneminde, 90 bin papazını kaybetmiş Kilise‘ye nazaran İslâmiyet’in daha az zararla kurtulduğu iddiaları da doğru değildir. Zira, katl ü tenkil ve tehcir yerine; istibdat ile susturma ve nifak ile idarenin bizde sebep olduğu fecaati ancak yaşayanlar bilirler.

1950’lerdeki kısmî demokrasi baharı ile birlikte yavaş yavaş vücut sahasına yeniden çıkmaya başlayan dinî cemaatler, Demokratlar döneminde teşkilâtlanmaya, mülk edinmeye ve para toplayarak kendilerince hizmete yöneldiler. Osmanlı’yı 1924’te resmen bitiren Kemalizm’in; dinî cemaatlerin sahip oldukları bütün vakfiyeleri de devletleştirip satışa sunduğunu veya başka maksatlarla o imkânları kullandığını bütün araştırmacılar biliyorlar. İşte böyle dehşetli fukaralık, yokluk ve zaruret içinde, çok partili dönemde gözlerini hayata açan dinî cemaatlerimizdeki açlığın derecesini varın siz düşünün. M. Kemal’in bu hakikatten hareket ile, hem Bediüzzaman’a ve hem de başka hoca ve şeyhlere  “devletle çalışma“ şartı içinde çok cazip tekliflerde bulunduğunu belirtmiştik. 

Said Nursî dışındaki bazı temsilci şahsiyetlerin bu teklif karşısındaki teslimiyetlerini ve sonraki acıklı hayat hikâyelerini birçoğumuz okumuş veya duymuşuz.

“Semavî dinlere ve bilhassa İslâmiyete” düşman cereyanların şekil, kılık ve slogan değiştirerek aynen yaşadıklarını kabul ettiğimizde; dinî cemaatlerin “mutlak diktatörlük” döneminde maruz kaldığı tehlikenin devam etmekte olduğunu da kabullenmek zorundayız. Küçücük bir kulübesi dahi yok iken, İstanbul’un en görkemli mekânında çalışma ve organizasyon imkânına devletçe kavuşturulmuş bir cemaatin, düşünce, hareket, hayata bakış ve icraatlarında tutsak olmaması elbette mümkün değildir.

Bildiğimiz üzere derin devletin hâkim rengi ve idaresi “Kemalizm“dir. Cemaatlerin resmî ideoloji ile uzlaşması ve ona teslim olması söz konusu olamaz.. 

Kemalizme ait lokmayı midesine indirenlerin, sonra kusturulma pahasına da olsa, gerisin geriye çıkarmaya mecbur bırakıldığını görmediniz mi? Mülk, emval, emlâk veya külliyeler hazırlayarak cemaatleri kontrolüne alan yalnızca Kemalizm de değildir zamanımızda… Globalleşme ile birlikte Kemalistlerin ve masonların onaylarıyla, dünyanın öteki ucundan Anadolu’ya gelip cemaatlere yardımcı olan dinozor yapılar da az değildir. Devletimizi temsil eden iç ve dış nezzare ve gözetleyici misyonların bütün olup bitenden habersiz olması mümkün değil. Ülkemize; bazı cemaatleri aslî görevlerinden uzaklaştıracak imkân ve paraların hangi kanallarla, hangi tüzel kişilikler üzerinden ve hangi usûllerle, hiçbir şeyden haberi olmayan ve hizmet gayretiyle koşan masum dindaşlarımıza ulaştırıldığını, gözetleyenler bizden iyi bilirler. 

Orta Asya’ya, Balkanlara, Kafkasya’ya ve bir kısım Avrupa ülkelerine Suudi, Körfez, Rabıta, Kaddafi ve başka sermayedar namları altında cami ve yapılanma için gönderilen bütün paraların, global güçlerin bilgileri dahilinde aktığını 11 Eylül felâketinden sonra daha net gördük. Bu hadiselerin yekûnu; cemaatleri demokrasi, barış, dine hizmet ve genel ahlâkı neşir yolundan alıkoymak üzere dosyalar suretinde tahribatçıların ellerinde bekliyor.

Maksadımız cemaatlerimizi incitmek değil. Fakat global dünyamızda, “bileşik su kapları” prensibinin Müslümanlar arasında da işlediğini bilmek zorundayız. Myanmar’daki masumları ateşe atanlar kadar, Neocon’ların oyunlarına gelerek Afganistan, Kafkasya, Kenya ve Arap ülkelerinde yanlış usûllerle hem kendilerini ve hem de heyecanlı günahsızları yakan cemaatler de çerçevemize giriyor. Avrupa ülkelerindeki Müslümanlara cami yardımı yaparken, yine farkına varmadan bazı art niyetli örgütlerin oyunlarına takılanlar kadar; hem Türkiye’de, hem Mısır’da ve hem de İran’da “siyasal İslâmcı” usûllerle iktidara gelmeye çalışırken milyonlarca kardeşlerini savaş ateşine atan cemaatleri de bu çerçeveye dahil ettiğimizi unutmamalıyız.

Siyasetin emlâk ile dinî cemaatleri tutsak alma usûlleri çok farklı gelişmiş. Bazen cemaatin fukara milletten topladığı yetmiş lirasının içine otuz lirasını katarak, varlığının tamamını kontrol altına alıyor. Belki de cemaat “ resmî ideoloji” nezdinde meşrûtiyet kazanmak üzere bu gizli alış verişe razı oluyor. Demokrasinin olmadığı ve nifaka dayalı Kemalizm prensiplerinin geçerli olduğu ülkemizde, bu alış verişten cemaatlerin tutsak konumlarına düştüklerine hem yurt içinde ve hem de yurt dışında onlarca örnek verebiliriz. 

Okunma Sayısı: 2560
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ahmet Said

    20.12.2019 01:51:11

    Bu imtihanın bundan böyle daha da zorlaşacağı aşikar. Dini cemaatlerin teyekkuzda bulunmaları lazım. Tesbitlerinizden dolayı tebrik ediyoruz.

  • Niyazi N.

    14.12.2019 20:44:21

    Maddiyata meyil şahıslar için olduğu kadar dini cemaatler için de zor imtihanlardan ve büyük zaaflardan olmakta ne yazık ki. Değişik isimlerle, gerekçe veya mazeretlerle hariçten edinilen para ve mülke tevessül, farklı ve dehşetli tavizleri mutlaka beraberinde getiriyor. Zındıka da kesretle bu tuzağı kullanıyor. Minnet altına girmemek, izzeti muhafaza, şahs-ı ferdî ve maneviyi zındıkanın tecavüzüne karşı muhafazada, aziz Üstadın azim istiğna prensibinin ne kadar önemli ve hayati olduğu görülüyor. Günümüzde mevcut cemaatlerin önemli bir kısmının da bu zaaflarının esiri olduğunu ve imtihanı veremediklerini görüyoruz. Tez elden yanlışlarından dönmelerini ve bu acı tecrübelerinin Nurları daha iyi anlamalarına vesile olmasını niyaz ediyorum.

  • Demokrat Avrupa

    13.12.2019 22:21:06

    Devletin maddi imkanları ile hizmet bağdaşsaydı Bediüzzaman Hz.’leri bunu en iyi şekilde yapardı. O yapmadığına göre ondan sonrakilere ne oluyor da devletin imkanlarından yararlanmaya çalışıyorlar?

  • Hayati

    13.12.2019 22:02:43

    Tutsak cemaatler ancak bu şekilde anlatılabilinir. Amma velakin kimlerce tutsak edildiklerini açıklamamışsınız. Dünya küçük. Canavarların kuyrukları birbirine değiyor. Öyleyse açıklamanız lazım. Ta ki yarın bir başka tuzakta karşımıza çıkmasınlar veya şeytan mümini aynı delikten yalnızca bir kez ısırsın. Bekliyoruz. Başarılar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı