"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siyasette ölçü veya helâl siyaset…

Şükrü BULUT
03 Ekim 2022, Pazartesi
Aklı olan bir insanın ölçü veya dengeyi inkâr etmesi mümkün mü?

Müslümanlar; Allah’ın ölçülü yaratan ve dengeyi koyup kollayan isimlerini hayatlarının bütün karelerinde yaşamaya çalışırlar. Ölçü ve dengeyi kabul etmemek, bütün ilimleri ve medeniyeti de reddetmek manasına gelir. İslamiyet, insanların bütün hareket ve sözlerini değerlendirirken belli kategorilere ayırmıştır.

Siyasetin bunun dışında kalacağını kim iddia edebilir ki… Önce siyasetin toplumumuza yansıdığı manalara bakalım mı? Lügat veya hakikatteki örfi manalarına değil. Zamanımızdaki yansımalarına… Sokaktaki insanların zihinlerindeki manalarına… Elbette çoğunluğu esas alıyoruz.

Bu adam siyaset yapıyor, sözünün diğer manası genellikle entrika olarak tercüme edilir. Yani doğruca ve samimice davranmamak… Daha çok taraftarlık, menfaat ortaklığı, kendi menfaatini toplumun zararında arama ve dost-ahbabını kayırma gibi manaların öne çıktığını hemen her gün duyuyoruz. Yani ülkeye ve millete faydalı olmak iddiasındaki insanlara peşinen itimad edemiyoruz ve onlara önyargılı bakıyoruz, değil mi? Sonra da canımız kadar sevdiklerimizi vatan ve mukaddesatımızla birlikte siyasilere teslim ediyoruz: Buyurun koruyun… Buradaki tezat ortada… Siyasetten, idareden, demokrasiden ve bunları icra edecek siyasetçilerden vazgeçemeyeceğimize göre, ne yapmamız gerekiyor? Siyaseti, siyasetçiyi, siyasi partileri ve hatta demokrasiyi kötüleyerek onlardan hayır bekleme gibi acaib bir haldeyiz…

Bu garip mantıksızlığa hayır diyebilmek için; akıl ve mantığı doyuracak prensiplere, usullere ve ölçülere ihtiyaç duyuyoruz. Demokrasi tarihi bu boyutun vaazlarıyla doludur. Semavi kitaplarda en çok dikkatimizi çeken husus da, insanlara hitaben yaratıcının koyduğu ölçüler değil mi? Yaratıcıya inanmadan ahlâktan, siyasi prensiplerden ve doğru siyasetçiden bahsetmenin adeta insan aklıyla istihza değil mi? Zira insanlığa en büyük zulüm ve kötülüğün; yaratıcıyı inkâr eden şahıs ve komitalardan doğduğuna tarih şahittir. Bu hususta milâttan önceki demokrasi tarihine de inebiliriz.

Yani zerreden güneşlere, insan vücudundaki bütün canlı organizmalara kadar; ilim adamlarımızın her hareketleriyle ispatladıkları ölçünün; her şeyi bilerek yaratan bir yaratıcıya ait olduğunu, insan olarak kabul etmeye mecburuz. Her şeyde ölçüyü taakip ederken, bizim için önemli olan idaremizde ölçüsüz davranmak elbette olmaz. Burada dini bir dayatmada bulunmayacağız. İnanmayanlara, ölçünün hür ortak akıllarca da konulabilineceğini söylüyoruz. Önemli olan hürriyet ortamında şeffaf usullerce ve herkesin kabul ettiği kaideler çerçevesinde tartışılmış ve kabul edilmiş ölçüler olsun.

Siyaseti meslek olarak kabul eden ve bu yol ile insana hizmete niyet edenlerin eline verilecek ölçüyü siyasetçilerce belirlenmesi de mantıki değil. Ölçüyü belirleyenin siyasetçi olması şart olmadığı gibi, ölçüyü koyanların içinde de siyasetçi bulunabilinir. Vatanın, milletin ve o topraklar üzerinde yaşayanların inançlarının faydasına siyaset yapacakların uymaları gereken ölçülerden bahsediyoruz. Partilere, siyasi ideolojilere, millet ve kültürlere göre değişecek ölçüler değil. Efkâr-ı ammenin kabul ettiği ve taakip edebileceği bu ölçüleri elbette partilerin kendileri isteyeceklerdir. Hedefi millete hizmet ve adaleti gerçekleştirmek olan siyasi partilerin tüzüklerine yazılacak bu ölçülerin, lastik gibi başka taraflara çekilir olmaması, siyasetin içine düştüğü pislikten temizlemeye başlamanın ön şartıdır. Hem siyaseti, hem siyasetçiyi ve hem de siyasetin mahfilleri olan siyasi partileri şu itibarsızlıktan, itiş-kakışlardan, vatandaşa maskara olmuşluktan, ciddiyetsiz-saygısızlıktan ve daha doğrusu ahlâksızlıktan kurtaracak ölçüleri, partisinin her kademesinde esas alacak “siyasi partilerin” dış güçlerin oyuncakları olmaktan da kurtulacaklarını rahatlıkla söyleyebiliyoruz.

Bir muhtara, meclis üyesine, belediye başkanına, milletvekiline ve bakanına kötü göz ile bakan bir ülkede bırakalım helâl siyaseti, helâlleşmeyi, iç barışı veya millî bütünlüğü; yalnızca pıtrak gibi nifaklar, düşmanlıklar ve ayrılıklar yeşerir, değil mi?

Ruh dünyanızı gölgelememek için, mevcut iktidarın içine düştüğü zilletli manzaraları tasvir etmek istemiyoruz. Fakat dini kullananların hatalarını dine ve milliyeti kullananların günahlarını milliyete yüklemenin de zulüm olduğunu biliyoruz. Dini, Osmanlıyı, Türk Tarihini ve geçmişin güzel levhalarını siyasetlerinde malzeme yapanlar da biliyorlar ki; o zamanların kahramanları şu döneme idareci olarak gelseydi, önce bu istismarı yapanların canları-malları giderdi. Çünkü yalnızca istismar ediyorlar. Türk milleti bu istismarcılara müsaade etmezdi, gel gör ki; körün yılanın kuyruğuna yapıştığı gibi, demokrasiye düşmanca Kemalizm’e yapışan bir kısım siyasetçi ve bürokratın yüzünden, milletimiz istismarcıların tuzaklarından bir türlü kurtulamıyor.

İnşaallah devam edeceğiz…

Okunma Sayısı: 2066
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hüseyin T

    3.10.2022 13:45:12

    İslam dininin anlam ve değerler dünyasının halkaları sınırları kapsamı bellidir..Bu bağlamda insanın zihin dünyasından bağımsız olarak kendi bedeni dahil olmak üzere maddi olan her şey sonludur fena olmaya hiçliğe meyillidir.. Sonsuz bir kâinatta süreli sonlu muayyen bir uygun iş ve işlemleri yürüttüğü nisbette, adaleti huzuru refahı gerçekleştirdiği ölçüde, varoluşunun gerektirdiği zorunlu kıldığı ahlakı vücuda getirdiği değerlendirdigi kıymette anlamlıdır ..

  • RAMİZ

    3.10.2022 12:39:43

    Gerçekten tamda içimizden geçeni okumuş sayın yazar..

  • Bünyamin

    3.10.2022 11:33:00

    Yine çok güzel tesbitler. İtibarsızlaştırılan siyaset ve siyasetçiden hayır ve hizmet bekliyoruz, ne tuhaf değil...

  • S.topuz

    3.10.2022 10:56:23

    "Bir zaman sonra Mustafa Kemal iki defa şifre ile, Van vilayetinin eski valisi ve benim dostum Tahsin Bey'in vasıtasıyla beni -neşredilen Hutuvat-ı Sitte'ye mükâfaten taltif için- Ankara'ya celb etti, gittim. Şeyh Sünusî Kürdçe lisanı bilmediğinden beni onun yerinde üçyüz lira maaşla vilayat-ı şarkıye vaiz-i umumîsi, hem meb'us, hem diyanet riyaseti dairesinde Dârü'l-Hikmet a'zâlarıyla beraber eski vazifem ile memnun etmek ve benim Van'da temelini attığım Medresetü'z-Zehra ve şark dârülfünunuma Sultan Reşad'ın verdiği ondokuz bin altun lira -ikiyüz meb'us içinde yüzaltmışüç meb'usun imzasıyla- yüzellibin banknota iblağ edilerek kabul edildiği halde; ben Beşinci Şuâ aslının verdiği haberin bir kısmını, orada bir adamda gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım. Ve bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez diye, dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı içtimaiyeyi terk edip yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktimi sarfettim. " Bediüzzaman Said Nursi Şualar - 358

  • S.topuz

    3.10.2022 10:55:04

    "Sonra dediler: "Aynı şahıs bir su içecek, onun eli delinecek ve bu hâdise ile Süfyan olduğu bilinecek?" Ben de cevaben dedim: "Bir darb-ı mesel var: Çok israflı adama "Eli deliktir" denilir. Yani elinde mal durmuyor, akıyor, zayi' oluyor, deniliyor. İşte o dehşetli adam bir su olan rakıya mübtela olup, onun ile hasta olacak ve kendisi hadsiz israfata girecek, başkalarını da alıştıracak."    Sonra birisi sordu ki: "O öldüğü zaman İstanbul'da Dikili Taş'ta şeytan dünyaya bağıracak ki; filan öldü." O vakit ben dedim: "Telgrafla haber verilecek." Fakat bir zaman sonra radyo çıkmış işittim. Eski cevabım tam değilmiş bildim. Sekiz sene sonra Dârü'l-Hikmet'te iken dedim: "Şeytan gibi radyo ile dünyaya işittirecek." Sonra Sedd-i Zülkarneyn ve Ye'cüc ve Me'cüc ve dabbetülarz ve Deccal ve nüzul-ü İsa (A.S.) hakkında sualler sormuşlardı. Ben de cevab vermiştim. Hattâ eski risalelerimde onlar kısmen yazılmışlar." Bediüzzaman Said Nursi, Şualar

  • S.topuz

    3.10.2022 10:53:24

    "Bundan kırk sene evvel ve hürriyetten bir sene evvel İstanbul'a geldim. O zaman Japonya'nın baş kumandanı, İslâm ulemasından dinî bazı sualler sormuştu. Onları İstanbul hocaları benden sordular. Hem çok şeyleri o münasebetle sual ettiler. Ezcümle, bir hadîste: "Âhirzamanda dehşetli bir şahıs sabah kalkar, alnında (Hâzâ kâfir) yazılmış bulunur." diye hadîs var deyip benden sordular. Dedim: "Bir acib şahıs, bu milletin başına geçer ve sabah kalkar başına şapka giyer ve giydirir." Bu cevabdan sonra bunu sordular: "Acaba o zaman onu giyen kâfir olmaz mı?" Dedim: "Şapka başa gelecek, secdeye gitme diyecek. Fakat baştaki iman o şapkayı da secdeye getirecek, inşâallah müslüman edecek." Bediüzzaman Said Nursi, Şualar

  • Bülent Bektaş

    3.10.2022 07:27:36

    Çok güzel bir yazı olmuş Emeğinize saglık Şükrü bey

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı