"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Göz yaşartan tövbe

Süleyman KÖSMENE
08 Haziran 2021, Salı
Uğur rumuzlu okuyucumuz: “Çok isyan etmem nedeniyle kalbim katılaştı. Çok fazla günah işlediğimin farkındayım. Yanlışıma yanlış diyorum ve ağlayarak namaza başladım. Bazen namazda kalbim sıkışıyor. Kalbi olmasa da tövbemi dilim ve fiillerimle yapmaya çalışıyorum. Namaza ve tövbeye devam edersem zamanla kalbim düzelir mi?”

Çamura Battığını Hissettiğin Dakikada

Günahkâr olduğunu hissetmek ve tövbe etmek sebebiyle kalp sıkışması ve başına dünyanın dar gelmesi günahkârlığı hissedişin samimî olduğunu gösterir ve tövbenin makbul olduğuna delildir. Esasen makbul tövbenin karakteri budur. İnsana iyice çamura battığı ve artık bir daha kurtulamayacağı hissi verir. Allah’ın kendisine darıldığı ve kendisini Cehennem’e atacağı hissi verir. 

Böyle bir durumayken şeytan üzerine abanır ve Allah’ın zalim olduğunu, çünkü kulunu Cehennem’e atmanın dehşetli bir şey olduğunu, kabul edilemeyeceğini, ama zaten Cehennem’in de olmadığını insan kalbine ilka etmeye ve insanı küfre atmaya çalışır.  

Bu isyanın arttığı değil, katlandığı noktadır. Günah bir iken ikiye ve hatta üçe, dörde katlanmıştır. İçine inkâr günahı da girmiştir. Bu nokta Bediüzzaman’ın, “Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah istiğfar ile çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir manevî yılan olarak kalbi ısırıyor.” 1 dediği noktadır.

Tövbenin Can Yakması

Bu noktadan çıkış yolunu da Bediüzzaman gösteriyor: İstiğfar ile günahı imha etmek. Ama bu istiğfar aynen böyle hissettiğiniz gibi canı yakarak, kalbi ağlatarak, gözü yaşartarak yapılan bir istiğfardır. Can yandığı zaman Allah’a sığınır ve huzur bulur, kalp ağladığı zaman rahatlar, göz yaşardığı zaman daha sağlıklı olur.  

Ashab-ı Kiram’dan Ka’b bin Malik’in bir tövbesini yazar kitaplarımız. Dünyayı başına dar getiren bir tövbe… Bu darlık öyle hemen de geçmemiş; elli gün devam eden bir darlıktan sonra, Allah’ın affı ile müjdelenen bir tövbe.  

Kusuru, Tebük Seferi’ne ordu ile birlikte çıkmayışı ve seferden geride kalışı… 

Kendisinden dinleyelim:  

“Ben Tebük Gazvesi müstesnâ, Resûlullah’ın (asm) yaptığı hiçbir gazâdan geri kalmadım. Tebük Gazâsı’nda Resûlullah’tan (asm) geri kaldığıma gelince; hakîkaten ben o gazâdan geri kaldığım sıradaki kadar hiçbir zaman kuvvet ve kolaylığa sahip olmamışımdır. Vallâhi Tebük Seferi’nden önce hiçbir vakit iki deveyi yan yana getirmemişimdir. O gazâ sırasında ise iki devem vardı. Resûl-i Ekrem (asm) Tebük Seferi’ne şiddetli sıcak bir mevsimde çıkmıştı. Uzak ve tehlikeli bir sefere ve kalabalık bir düşmana karşı yönelmişti. Resûlullah (asm) gazâ ihtiyaçlarını ona göre hazırlasınlar diye, Müslümanlara maksadını açıkladı ve gitmek istediği ciheti haber verdi. 

“Resûlullah (asm) ile birlikte sefer eden Müslüman’lar çoktu. (Bir rivâyette otuz bin, bir başka rivâyette yetmiş bin kişi idiler.) Müslümanların künyelerini hıfzeden bir dîvan defteri de tutulmuyordu. Hiç kimse de gizlenmek istemiyordu. Bir kimse gözden kaybolmayı dilese, Allah’tan vahiy gelmedikçe, firarının gizli kalacağını zannedebilirdi. Allah tarafından bildirilmedikçe Resûlullah’a (asm) gizli kalacağını zanneden kimseler zaten gizlenmişti.

Gölgelerin Güzelleştiği Mevsimde

“Resûlullah (asm) bu sefere meyvelerin yetiştiği ve ağaç gölgelerinin güzelleştiği bir zaman gitmişti. Ben ise bunlara çok meyilli idim. Resûlullah (asm) ile Müslümanlar sefer hazırlıkları ile meşgul oldular. Ben de onlarla berâber yola hazırlanmak için sabahleyin evden çıkıp dolaşırdım. Fakat hiçbir iş görmeden, döner gelirdim. Ve kendi kendime: “Ben istediğim zaman hazırlanmaya muktedirim!” derdim. Bu ihmalkârlık bende devam edip gidiyordu. 

“Nihâyet insanlar hazırlandılar. Ve bir sabah Müslümanlar sefere çıktılar. Hâlbuki ben hazırlamamıştım! Ben yine sabah vakti çıkıp, hiçbir iş görmeden geri döndüm. Bendeki bu tembellik hâli devam edip gitti. 

“Mücâhitlerse sür’atle yol almışlardı. Sefer ilerlemişti. İstedim ki çıkayım, orduya arkadan yetişeyim. Keşke bunu bâri yapmış olsaydım! Fakat bu da mukadder olmadı!”

Yarın inşallah devam edelim. 

Dipnot:

1- Lem’alar, s. 22.

Okunma Sayısı: 2889
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı