"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İstibdat, bir insanlık değeri değildir

Süleyman KÖSMENE
12 Nisan 2019, Cuma
Necati Bey: “Münâzarât’ta geçen, “Siz de tam insan olunuz.” ne demektir?”

MUTLÂKİYETEN MEŞRÛTİYETE 

Üstad Hazretleri Münâzarât’ta soru cevap usûlüyle istibdat ile meşrûtiyet’i savunuyor.

İstibdat ile meşrûtiyet birbirine zıt iki mefhumdur. İstibdat insanlık değerlerine taban tabana ters düşer. Sadece uygulanması değil, savunulması ve taraf olunması da insanî değildir. Meşrûtiyet ise tamamen insanî değerlerle donanmıştır.

1908’de Meşrûtiyet ilân edildiğinde Osmanlı Devleti mutlakiyetle idare olunuyordu. Meşrûtiyetin ilânı ile birlikte mutlâkiyetten meşrûtiyete geçildi.

Mutlâkiyet monarşidir. Devletin güç ve yetkilerinin tek adamda toplandığı, tek adamın hiçbir şekilde sınırlandırılmadığı, denetlenmediği, sorgulanmadığı, ölünceye kadar elinde sınırsız iktidar bulundurduğu, öldükten sonra da iktidarın kendi soyundan birine geçtiği yönetim biçimine mutlâkiyet denir.

Osmanlı Devleti’nden önce Selçuklular, Abbasiler ve Emeviler de mutlâkiyetle yönetilmiştir. Eski çağlarda bütün dünyada yönetim biçimi olarak mutlâkiyet geçerliydi:

Bu sistemde devlet başkanına adeta kutsiyet izafe edilir, eleştirilmez, sorgulanmaz, yargılanmaz, her yaptığında hikmet aranır, tek başına kanun koyucudur.

MÜSLÜMANLARDA RUHBANLIK  

Bu beşerî bir yanılgıdır. Esasen Avrupa’da ruhbanlık sınıfını doğuran ve krallarla beraber papazlara da teşmil edilen sıfatlar bu sıfatlardır.

Müslüman ülkelerde ruhbanlık sınıfı yoktur denir. Oysa ilk dört halife dönemini hariç tutarsak, devlet başkanı makamına yüklenen mutlâkiyet sıfatı ile adı konmasa da bu hastalığın Müslümanlara da sirayet ettiği anlaşılıyor. Halife Ömer (ra) sıradan bir kadın tarafından, sıradan bir vatandaş tarafından insafsızca ve yüzüne karşı sorgulanıp eleştirilirken, ilk dört halifeden sonra sultanlar genellikle sorgulanmaz, yargılanmaz, denetlenmez olmuşlar ve her yaptıklarında bin hikmet aranır olmuştur. Bu hastalık meşrûtiyete kadar devam ede gelmiştir.

Mutlâkiyet inancının sorumlusu Kur’ân değildir. Kur’ân’ın modeli ilk dört halifede şahane ifadesini bulmuştur. Ki orada mutlakiyet yok, meşrûtiyet vardır.

Meşrûtiyette devlet başkanı mutlâkiyet tahtından indirilir; hata yapan, eleştirilen, sorgulanan, yargılanan, denetlenen insanlık makamına oturtulur. Meşrûtiyetin manası da budur. Yani devlet başkanının mutlak yetkilerini almak ve onu insanî şartlarla sınırlamaktır. 

Bu sistemde devlet başkanı, milyonlarca insandan bir insandır. Tek başına kanun çıkarma yetkisi yoktur; mebuslardan kurulu şûrâ’da bir oy hakkı vardır. Devlet başkanı şûrâyı vesayeti altına alamaz. Şûrâ üyeleri devlet başkanının kanaati doğrultusunda değil, şahane kendi hür iradesi doğrultusunda parmak kaldırır.

ŞÛRÂ SİSTEMİ KUR’ÂN’A AİTTİR   

Kur’ân’ın modeli şûrâ sistemidir. “Ve emruhum şûrâ beynehum” 1 “Ve şavirhum fil emr” 2 âyetleri şûrâyı emrediyor. Şûrâ sistemi ilk örneğini ilk dört halifede vermiştir. Ki, meşrûtiyetle kast olunan sistem budur. Devlet başkanı insandır, hata da eder, denetlenir ve sorgulanır da. Bu sistemde, istibdadın temel vasıfları olan tahakküm, muamele-i keyfiye, kuvvete istinad ile cebir ve rey-i vahid 3 bulunmaz. Ki bu sıfatlar insanlık sıfatını öldürüyor.

Bu sistemde meşveret-i şer’iye, hürriyet-i şer’iye, kanun ve hâkimiyet-i millet esastır. Şûrâ veya meclis kanun çıkarırken -ne mevcut başkanın, ne de bir ideolojinin- vesayeti ile hareket etmez. Bu sisteme günümüzde parlamenter sistem denmiştir. Devlet yönetiminde tek şahıs değil, parlamento etkindir: Sorgular, denetler, yol gösterir, kanun çıkarır.

İşte demokrasi böyle bir sistemin adıdır.

Bu sistemi savunmak için birer insanî değer olan hakkın, hukukun, adaletin, çoğulculuğun, hür iradenin, hür teşebbüsün, sorumluluğun, hesap vermenin, dürüstlüğün değerini bilmek gerekiyor. Dolayısıyla bu sisteme geçiş, insanî değerlere geçişi ifade etmiştir.

Bu sebeple Üstad Hazretleri, bu sistem için, “Meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir; siz dahi hâkim oldunuz. Umum akvamın sebeb-i saadetidir; siz de saadete gideceksiniz… İnsanı hayvanlıktan kurtarır; siz de tam insan olunuz. İslâmiyet’in bahtını, Asya’nın tâliini açacaktır. Size müjde. Bizim devleti ömr-i ebedîye mazhar eder. Milletin bekasıyla ibka edecek!” 4 demiştir.

Dipnotlar:

1- Şûrâ Sûresi: 38.  2- Âl-i İmran Sûresi: 159. 3- Eski Said Dönemi Eserleri, (Münâzarât) s. 208.  4- Eski Said Dönemi Eserleri, (Münâzarât) s. 20.

 

Okunma Sayısı: 1952
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı