"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kısmet kapanır mı?

Süleyman KÖSMENE
09 Temmuz 2011, Cumartesi
İsmi mahfuz okuyucumuz: “1- İnsan kısmetinin açık olup olmadığını nasıl bilebilir? Kapalı ise kısmet nasıl açılır? 2- Üzerimde büyü olup olmadığını nasıl bilebilirim?”

1- Kısmet kapalı olmaz.
İnsan kendisine düşen görevi yapmakla yükümlüdür.
İnsan kendisine düşen görevi yaparken, hayırlı bir sonuç almak için diliyle ve kalbiyle duâ da eder. Hedefine doğru yürürken eksik adım atmamaya gayret eder. İşini usûlüne uygun yapar. Merdivenleri bir bir çıkar. Basamak atlamaz. Gayret esnasında işin hakkını verir.
Sonuç alamadığında adımlarını tekrar gözden geçirir. Nerede hata yaptığını kavramaya çalışır. Hatası varsa düzeltir.
Kendisine düşen görevi hakkıyla yaptıktan sonra ise, gelen sonuca Allah için katlanır. Bu sonucun kendisi için hayırlı olduğuna inanır.
İnsan işini yaparken, geleceğe doğru programlı olarak yürürken, bir işi bitirip başka bir işe atılırken hep Allah’a güvenir ve dayanır. Kendisine düşen görevi eksiksiz yapar ve Allah’tan hayırlısını bekler.
Hiçbir sonuç için Allah’ı suçlamaz, kaderi tenkit etmez, ‘kısmetim kapalı’ demez.
Eğer kendisine düşen görevi yapmış ise, gelen sonucun hayırlı olduğuna kanaat eder ve hayırlı bir sonuç verdiği için Allah’a şükreder.

2- Üzerimizde büyü olup olmadığını araştırmamıza gerek yoktur.
Büyü ve cin meselesine kafayı takıp durmak hastalıktan başka bir şey değildir.
Bize zarardan başka bir getirisi de olmaz.
Tevhid inancımızla inandığımız, ibadetlerimizle yöneldiğimiz Allah, bizi her türlü şerli mahlûkların şerlerinden korur.
Buna inanmalıyız.
Biz, bize düşen ibadet görevimizi aksatmamaya gayret edelim.
İbadetlerimizin içinde veya dışında, korktuğumuz ve meselâ bilhassa büyü ve cin meselelerinden Allah’a sığınma ihtiyacı hissettiğimiz zamanlarda Âyete’l-Kürsi, Kul Euzü Birabbilfelak ve Kul Euzü Birabbinnas gibi âyet ve sûreleri de sıkça okumamızda yarar vardır.
Peygamber Efendimiz (asm) bilhassa bu iki sûre indikten sonra Allah’a sığınmak için hep bu sûreleri okur ve bu sûreleri okumamızı tavsiye ederdi.
***
SEYAHAT NOTLARI:
Dünden devamla:

Gemlik bir tarih şehri. Kuruluşu milattan önce on ikinci asra kadar iniyor. Buraya ilk defa Herkül-ü Yunanî gelmiş. Asırlar sonra şehri Büyük İskender ele geçirmiş. Şehri 1087 yılında Selçuklu komutanlarından Ebu’l-Kasım bir Roma şehri iken fethetmiş ve burada ilk donanmayı kurmuş. Selçuklular bu şehre ‘gemilerin yanaştığı ve üretildiği yer’ anlamında ‘Gemilik’ demişler. Fakat şehir 1097’de yeniden Doğu Roma İmparatorluğuna geçmiş. Şehir nihayet 1336’da Orhan Bey zamanında zapt edilmiş. Şehrin adı Gemlik olarak kalmış.
Perşembe akşamı Gemlik dersindeydik. Gemliklilerin dersleri, cemaati ve öğrenci hizmetleri oturmuş. Allah daim eylesin. İçinde öğrencilerin çiçek açtığı beş katlı güzel bir binaları var. Burada Ankara’dan Ahmet ve Burak kardeşlerin başında bulundukları saygın bir öğrenci gurubu okuma yapıyor. Aralarında biz de tefeyyüz ettik.
Gemliklilerin bitirmek üzere bulundukları daha geniş bir binaları daha var.
Himmet ehli biraz daha “Haydi Bismillah!” derlerse inşallah bitirecekler.
Yüz bin nüfuslu Gemlik için bunlar fazla değil. Bunlar nesl-i atinin “Tuh! Gayretsiz pederler!” dediklerinde, yüze gelecek tükürüğü silecek birer şahadetname; harcına ve tuğlasına katkı koyanlar için mahşerde birer yüz akı belgesidir.
Cuma günü Bozüyük’e doğru yola çıkıyoruz. Etraf yemyeşil.
Selçuklu hükümdarı II. Gıyasettin Mesut tarafından 1289 tarihinde Eskişehir arazisi ile birlikte Osman Gazi’ye verilen Bozüyük, adını şehrin kuzeyinde boz bir höyük olarak bulunan bozkır bir tepeden alıyor. Bozüyük’ün, milâdî 600’lü ve 700’lü yıllarda İstanbul’u fethetmeye giden Müslüman kuvvetlerin geçit yeri olması şaşırtıcı bir yönünü teşkil ediyor.
Bozüyüklü altı fedakâr güzel bir dersane almış ve donatmış. Bay bayan farklı zamanlarda dersler ve okuma programları burada yapılıyor. Güzel bir uhuvvet ve tesanüt örneği sergilemişler. Dayanışmışlar ve ortaya bu güzel eser çıkıvermiş. Bin barekallah.
Tabiî, bu güzel eserin hikâyesini gelin de Zeki Ağabeyden dinleyin. Altmış bin lira olan daireyi almaya karar vermişler. Elde tek kuruşumuz yok diyor Zeki Ağabey. Ve devam ediyor: “Biraz gayret ettik, beş bin lira kadar bulabildik. Ama yok, beş bin lira ile daire mi alınır? Tuttum; aldığım parayı geri vermeye kalktım! Ne günlerdi! Sonra aynî olarak da arkadaşlar iş bölümü yaptılar. Yola çıkınca oluyor; Allah yardım ediyor.”
Bozüyük’ün güzel insanlarından duâ ile ayrılıyoruz ve Cumartesi sabahı Eskişehir’e doğru yol alıyoruz.

Okunma Sayısı: 50541
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı