İsmail Bey: “Rızka iştiha ve iştiyak bir nevi şükr-ü fıtridir. Ve telezzüz ve zevk dahi gayr-i şuuri bir şükürdür.” Cümlesini açıklar mısınız?”
Nimetin Gerçek Fiyatı
Allah’ın sayısız, sınırsız, hesapsız, güzellikte emsalsiz, lezzette harikulade nimetlerinin gerçek fiyatı şükürdür. Şükrü tamamlayan iki fiyat daha vardır: Zikir ve Fikir.1
Başta Bismillah zikirdir. Sonda Elhamdülillah şükürdür. Ortada, yemek esnasında, lokmaları çiğnedikçe, lezzetlerin tadını aldıkça, yediğimiz şeylerin ne kadar güzel yaratıldıklarını, damağımıza ve zevkimize gayet uygun olduğunu, bunların birer sanat harikası, kudret mucizesi ve rahmet hediyesi olduklarını2, Rabbimizin bizi bildiğinin ve sevdiğinin delilleri bulunduğunu düşünmek ve anlamak fikirdir.3
Böyle güzel bir fikirden sonra yemeğin sonunda işi şükürle bitiriyoruz. Bu manayı elhamdülillah kelimemiz tamamlıyor. Yani yemeğin fiyatını ödeyerek sofradan kalkıyoruz.
Şükrün Çeşitleri
Şükrün çeşitleri vardır: Elimizi harama uzatmaktan kaçınmak, helale ve meşru olana uzatmayı prensip edinmek bir nevi el ile yapılan şükürdür. Dilimizi şükürde kullanmak, küfran ve isyan sözlerinden sakınmak, dili kırıcı bir üsluptan ve kötü sözden korumak, dile yumuşaklık, tatlılık ve nezaket kazandırmak bir nevi dil ile yapılan şükürdür.
Kalbi kin, nefret, nifak, husumet ve düşmanlık hislerinden temizlemek, dünya sevgisini kalbe koymamak, kalbi Allah’ın razı olduğu şeylerin, yani bakıyat-ı salihatın4, yani zikir, fikir, şükür gibi ahirette faydası olacak, baki olarak elimizde kalacak salih değerlerin sevgisiyle doldurmak bir nevi kalp ile yapılan şükürdür.
Başta iman olmak şartıyla, güzel yaratılan ve lütfedilen şeylerin güzelliklerini, tadını, lezzetini, yapraklarına, tomurcuklarına, meyvelerine konulan ince ve mucizevî sanatları gözümüzle, kulağımızla, hislerimizle kavramak bir nevi hislerimizle yapılan şükürdür. Açlık hissi bir manevi şükürdür. Çünkü Allah’ın nimetlerine isteği güçlendiriyor. Susuzluk hissi de bir manevi şükürdür. Allah’ın emsalsiz değerlerle yarattığı suya iştiyak veriyor.
Suyu içerken, damağımıza dilimize dokunup geçerken verdiği serinlik, letafet ve canlılık hissi manevi birer şükürdür. Yiyecekleri dilimizde evirip çevirirken, dişlerimizle çiğnerken aldığımız lezzet, sevinç, huzur, doygunluk hissi, mutluluk gibi pozitif değerlerin hepsi manevi birer şükürdür. Çünkü veren Allah’tır. O güzel meyvelerin ve tatlı rızıkların hepsi Allah’ın has bahçesinden ve sonsuz hazinesinden akıyor. Bunu bilmek ve rızıkları bu imanla tatmak manevi birer şükürdür.
Şükr-ü Fıtrî
Bediüzzaman diyor ki: “Rızka iştiha ve iştiyak, bir nevi şükr-ü fıtrîdir. Ve telezzüz ve zevk dahi gayr-ı şuurî bir şükürdür ki, bütün hayvânatta bu şükür vardır. Yalnız insan, dalâlet ve küfürle o fıtrî şükrün mahiyetini değiştiriyor, şükürden şirke giriyor.”5
Dalalet ve küfür içinde olanlar bu manevi şükürden hissedar olamıyorlar. Yani yiyip içerken bunların Allah’ın ikramı olduğunu düşünmemek ve bunları esbaba veya tesadüfe vermek bir şirk halidir.
Böyle şirk içinde iken insan elbette manevi şükürlerden hissedar olamıyor. Ve hazır bir hazineyi elden kaçırıyor.
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 29
2- Sözler, s. 13
3- Sözler, s. 16
4- Şualar, s. 210
5- Mektubat, s. 349