1- Müsbet Hareket Etmek
Risale-i Nur’un bize verdiği en evvel ve en âhir içtimaî ders, gerek ferde karşı, gerek topluma karşı müsbet hareket etmek, menfi hareketten uzak durmaktır. 1 Adavete adavet, muhabbete muhabbet etmektir.
Adavet sadece adavet duygusuna olmalı, muhabbet duygusu da, insan da sevilmelidir. Sevgi toplumunda bütün fertler birbirine yardımcı olur. Çünkü, “Muhabbet, uhuvvet, sevmek, İslâmiyet’in mizacıdır, rabıtasıdır.” 2
Toplumun yükselişinin bir diğer unsuru da feragat, fedakârlık ve diğerkâmlıktır. Toplum menfaati dururken, menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek toplumu çökertir. Toplumla iç içe yaşayan insanın sadece kendini düşünmesi müspet hareket prensibine uymaz. “Herkes “Nefsî, nefsî” demekle ve milletin menfaatini düşünmemekle, menfaat-i şahsiyesini düşünmekle, bin adam, bir adam hükmüne sukut eder.”… “Yani, kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil. Çünkü insanın fıtratı medenîdir. Ebnâ-yı cinsini mülâhazaya mecburdur. Hayat-ı içtimaiye ile hayat-ı şahsiyesi devam edebilir.” 3
2- Fen ve Din İlimlerini Birleştirmek
Risale-i Nur toplumun barışta, medeniyette ve teknolojide ilerlemesi, hakikate ulaşması ve huzur toplumu olması için pozitif ilimlerle dini ilimlerin birleştirilerek öğretilmesini ister. Der ki: “Vicdanın ziyası ulum-i diniyedir. Aklın nuru fünun-ı medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. İftirak ettikleri vakit birincisinde taassup, ikincisinde hile ve şüphe tevellüd eder.” 4
Yani vicdan dini ilimlerle ışığını bulur. Akıl da pozitif ilimlere yolunu bulur. İkisi birlikte öğretildiğinde öğrenci hakikate mazhar olur. Kanatlarını açar ve yükselir. İkisinin ayrılması ise toplum için facia olur.
Osmanlı toplumu iki ilim sınıfını birleştiremediği için yıkılmaktan kurtulamamıştır.
3- Bilgi ve Teknoloji Toplumu Olmak
Bediüzzaman içtimaî yol haritasını şöyle çizer: “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz.” 5
Sanatkâr Allah’ın Sani ismine mazhar olarak sanatını icra eder. Sanatını toplumun refahı ve saadeti için kullanırsa o toplum kalkınır, huzur toplumu olur.
Her bir sanatta bir peygamber pir ittihaz edilmiştir. Bediüzzaman, “Manevî kemalat gibi maddî kemalatı ve harikaları dahi en evvel mu’cize eli beşere hediye etmiştir.” der ve Kur’ân’ın Peygamber mu’cizelerinden bahsetmek suretiyle beşeri peygamberin elinde bulunan sanatı almaya teşvik ettiğini beyan eder. 6
Toplumlar peygamberleri bu yönüyle okurlarsa refah ve teknoloji toplumu olmaları zor olmaz. Toplumun marifeti ve bilgiyi öncelemesi yükselmesinin anahtarıdır. Marifet medeniyetin önemli bir ayağıdır.
Fakat başka milletlerden bilgiyi alırken geleneklerimizi terk etmemeliyiz.
Bediüzzaman bu noktada Japonları takdir ediyor: “Kesb-i medeniyette Japonlara iktida bize lâzımdır. Ki, onlar Avrupa’dan mehasin-i medeniyeti almakla beraber, her kavmin maye-i bekası olan adat-ı milliyelerini muhafaza ettiler.” 7
4- İttifak ve Uhuvvet
Toplumu yüksek hedeflere götüren bir diğer önemli unsur da ittifaktır. Bölünme ise toplumu küçültür ve zalim devletlere yem eder. Bu sebeple Bediüzzaman, “İttifakta kuvvet var. İttihatta hayat var. Uhuvvette saadet var. İtaat-i hükümette selâmet var. Hablü’l-metin-i ittihada ve şerit-i muhabbet sarılmak zaruridir.” 8 demiştir.
Uhuvvet Müslümanları birbirine bağlayan en kuvvetli bağlardandır. Uhuvvet bağı zayıflarsa Müslümanlar kurun-u vustada kalırlar, yükselemezler. Bu bağ güçlü olması derecesinde ise Müslümanlar güçlenirler. 9
Öte yandan yeisten ve ümitsizlikten kurtulup Allah’ın rahmetinden ümidimizi kesmeden hedefe doğru inanarak yürümek bize millet olarak terakki kazandıracaktır. 10
Dipnotlar:
1- Emirdağ Lâhikası, s. 575.
2- Eski Said Dönemi Eserleri, Hutbe-i Şamiye, s. 253.
3- Eski Said Dönemi Eserleri, Hutbe-i Şamiye, s. 256.
4- Eski Said Dönemi Eserleri, Münâzarât, s. 214.
5- Eski Said Dönemi Eserleri, Divan-ı Harb-i Örfi, s. 121.
6- Sözler, s. 285.
7- Beyanat ve Tenvirler, s. 31.
8- Eski Said Dönemi Eserleri, Nutuk, s. 102.
9- Eski Said Dönemi Eserleri, Hutbe-i Şamiye, s. 238.
10- Eski Said Dönemi Eserleri, Hutbe-i Şamiye, s. 238.