Ben daha 18 yaşında, hiçbir şeyin farkında olmayan, anne ve babasıyla yaşayan bir gencim. Malum son günlerde ülkemizi sarsan büyük bir deprem oldu. Ben de bu depremin hissedildiği on şehirden biri olan Şanlıurfa’daydım.
Normalde başka yerlerde deprem olduğunda, televizyondan izleyip, ‘Ne büyük bir acı’ deyip yakınırdım. Ama şimdi depremi yaşamış biri olarak, daha bir içten demek istiyorum: “Ne büyük bir acı bu Allah’ım.”
Sadece depremle bitmiyormuş. Bir yandan kışın çetin soğuğu, bir yandan çocukların, annelerin, babaların ağlayış sesleri. Ve o gün başka bir şey dikkatimi çekti. İnsanların hepsi çok düşünceli bir vaziyette donup kalmışlar.
Acaba ne düşünüyorlar? Çünkü ben o gün, şu ana kadar kaldığım gaflet uykusundan neden şimdiye kadar uyanmadığımı düşünüp duruyordum. Kendi yaptığım hataları düşünüp, üzülüyordum.
Çok değil, sadece depremden 6 saat önce benle kuzenim arasında geçen bir muhabbetten bahsetmek istiyorum. Kuzenimle dışarıda yürüyor ve gelecekte yapmak istediğimiz hayallerimizden bahediyorduk birbirimize.
Ama o muhabbette sadece dünyevi hayaller vardı. Hiç ölümden sonraki yaşam için bir hayal yoktu. İşte biz böyle konuşurken tam 6 saat sonra gaflet uykusundan uyandırılmak için depremle uyarıldık.
Yani demek istediğim, bu büyük depremi bir ceza olarak değil de bize verilen bir şans olarak görmeliyiz. Bizi uyuduğumuz uykudan uyandırmak için yapılan bir uyarıdır inşallah.