Asır insanı ciddî anlamda manevî ve ahlâkî bir çöküntü yaşıyor. Bu çöküntünün ciddî bir neticesi olarak da sosyal problemler bir çığ gibi artarak devam ediyor ve insanlık bu problemlere çare bulmakta acziyet yaşıyor. Çünkü içtimaî hastalıkların sebepleri doğru teşhis edilemiyor veya edilmiyor.
İnsanın haddini aşıp, nizamı ve intizamı ihlâl eden kuvvelerindeki ifrat hallerdir ki arzın nizam makinesini dahi bozmaktadır. Beşer ancak Şeriatın sınırlarını koyduğu şecaat, hikmet ve iffete ulaştığı zaman huzuru yakalayabilecektir.
İşte Kur’ânî ve Nebevî bir kavram olarak iffet; insanın hayâ ve edebe aykırı söz ve davranışlardan sakınması, insanın ahlâkî kirlenmeden ve şehevî çirkinliklerden uzak tertemiz ve nezih bir hayat yaşamasıdır.
İffet; başkasının namusuna göz dikmemek, kendi namusuna başkalarının da yan bakmasına fırsat vermemektir. İffet, hayâ ve edeple iç içe yaşanan nezih hayat şeklidir. İffeti besleyen hayadır. Haya da iffetle beslenir.
İffet; insanda doğuştan var olan ve onu diğer canlılardan ayıran en bariz özelliklerden biri olup haramlara, çirkinliklere, iğrençliklere ve benzeri ahlâksızlıklara karşı kalkandır. İffet ve namus, edeb ve hayâ, iman ve nikâh, şeref ve itibar insanî ve ahlâkî özelliklerdir. Bunlardan mahrum olmak, insanlığı kaybetmekle eş anlamlıdır.
İffetsizliği bilerek ve kasıtla savunanlar ise gerçek iffet ve namus canileridir. Şahsî menfaatleri uğruna her fırsatta ve her zeminde iffetsizliği ve ahlâksızlığı özendiren ve körükleyenler namus ve töre cinayetlerinin de aslında gerçek sorumlusudurlar.
Hayâ, insana has fıtrî bir duygudur. Bu duygu, insanı, her istediğini yapmaktan alıkoyan en önemli özelliklerden biridir. Şu hâlde insan yaratılışında var olan hayâ, İslâm dininin özü olan iman ile beslenip gelişince insanda iffet olarak, ar ve ayıplara karşı en büyük kalkan şekline dönüşmektedir. İnsandaki hayâ, iman ve iffetten ayrıldığı takdirde tek başına kötülüklere karşı direnemeyerek sarsılacak, yırtılacak, hattâ yıkılabilecektir.
Kısacası hayâ, kötülüğü terk etme veya hayrı tercih etme; iffet ise seçilen bu güzel ahlâkı karakter olarak ortaya koymaktır. O halde fıtrî hayâ, tıpkı insan tabiatında saklı bulunan diğer iyilik nüveleri gibi, insanı insan yapan mârifet dinamikleriyle beslendiği ve takviye edildiği ölçüde gelişir ve yüksek bir ahlâk haline gelir. Kişi sınırsız isteklerine set çeker ve engeller. Fakat iman ve mârifetle geliştirilmezse, bu duygular körelerek, insanlığın maddî-mânevî yıkılışına sebep olur. Nitekim Lut kavmi, hayâ ve iffet duygusundan mahrum olduğundan helâk olmuştur.
İffetin o kadar dereceleri vardır ki her biri hem şeytanın giriş kapıları hem de muhafaza edilebildiği ölçüde takva dereceleridir.
Dilin iffeti malayani konuşmamaktır. Gözün iffeti onu marifetullahta, tefekkürde kullanmaktır. Kulağın iffeti haram ve malayani kelimeleri duymamaktır. Hayalin iffeti, namahremin gölgesinin oraya düşmemesidir. Fikrin iffeti O’ndan gayrısını zihinden kovmaktır. İffetin en büyüğü de aslında kalbin iffetidir.
Nasıl helâlin olmayan birisiyle meşrû olmayan bir münasebet iffeti gideriyorsa, kalbe de Allah’tan başkası helâl değildir. Zaten ifrat bir muhabbetin tokatları da bundan değil midir?
İffeti giderecek ve aile hayatının sadakat, itaat, güvenini sarsacak her türlü davranışlar; duvarla çevrilmemiş koru etrafında otlatılan sürülerin koruya her an girmesi muhtemelse, haramlara götüren şüpheli şeylerin etrafında dolaşanların da günaha girmesi o derece muhtemel olacaktır. Dinin hoş görmediği şüpheli şeylerin etrafında dolaşan insanın zamanla haramlara, günahlara kayacağı hadiste bildirilerek, davarlarını koru etrafında otlatan çobanın çok sürmeden koruya dalabileceği teşbihiyle anlatılmıştır. Peygamberimiz (asm) “Sizden biriniz yanında mahremi bulunmayan bir kadınla baş başa kalmasın” buyurarak, günümüzdeki içtimâî yaraya da işaret etmişlerdir.
İFFET, DÜŞÜNCEDE BAŞLAR
Göz görür, kulak dinler, dil telâffuz eder, davranışlar bu kurguları tasdik eder. Oysa daha tahayyül aşamasında günahın önü kesilmeli ve sonuna ulaşmasına mâni olunmalıdır. Nitekim harama nazar önü alınmadığı takdirde harama girmeye sebeptir. Şu hâlde ahlâkî değerlere bağlı ve günahlardan uzak kalmanın en önemli vesilelerinden biri de ayakları kaydıracak tehlikeli bölgelere yaklaşmamaktır.
İbni Sinâ’ya göre iffet, şehvet gücünün her türlü aşırılıktan alıkonulup orta bir noktada tutulması anlamına geliyor. Bu davranış, isteklerin bütünüyle bastırılmasını engellediği gibi, aşırı boyutlara varmasına da mani oluyor ve bütün şehevî isteklere ölçü koyuyor. Hatta onları aklın kontrolüne vererek doğru düşüncenin sınırları içinde kullandırıyor. Aklın kontrolü aklımıza ‘düşünce iffeti’ kavramını getiriyor. Zira iffet, fikirde başlıyor. Çünkü görülen, duyulan ve söylenen şeyler zihinde kurgulanıyor, bu tahayyüller tasavvura dönüşüyor, o da belli bir kalıba dökülüyor.
İFFETLİ KALMAK VE NEFSİMİZE HÂKİM OLMAK İÇİN NELER YAPMAK GEREKECEKTİR?
- Öncelikle insan iradî bir varlıktır. Bu yüzden irademizin hakkını verip irademizi terbiye etmeliyiz. Zira kuvvetli ve sağlam bir iradeye sahip olanlar, nefislerinin, şehevî arzularına tam bir başarı ile karşı koyarlar ve nefislerine hâkim olurlar.
- İkinci olarak, şehevâni arzulara uygun olan fikirler, düşünceler zihne geldiğinde nefis muhasebesi yapmak ve bu arzulara uyulduğu takdirde meydana gelecek maddî-mânevî zararları zihnimizde tasavvur etmek gerekecektir.
- Şehevani duyguların bütün kuvveti tasavvurda yani düşüncededir. O halde iffet ve namusu korumak ve nefse hâkim olabilmek için, daima ulvî ve yüksek düşüncelerle zihni meşgul etmek gerekir.
- Erkek olsun, kız olsun çocuklara haya, iffet ve namus kavramları tanıtılıp, öğretilmelidir. Çünkü erkeklerin namuslu olmadığı bir toplumda, kadınlar iffetli olmaya devam edemezler. Onun için iffet, erkeğe de kadına da lâzımdır.
- Halk arasında “Haya perdesi yırtılmış” deyimi kullanılır. Şahsiyetimizdeki yüksek insanî değerleri, dış ve iç etkilerden koruyacak bir haya perdesi yoksa, nefsi eğitme imkânı azalmış demektir. Davranışlarımızı frenleyen iffet ve hayadır.
Bazı psikolojik özellikler insanın yüzünden okunabilir. Meselâ korku, sevinç, heyecan gibi… Aynı şekilde iffet ve hayanın da yoğunlaştığı saha, insanın yüzüdür bunu unutmamak gerekir.
Başka bir benzetme ile iffet ve haya, insanın şahsiyetini dış etkilere karşı koruyan örtüdür. Ağaca nispetle kabuk ne ise, şahsiyetimize nispetle iffet ve haya odur.
- Çocuklara daha küçüklükten giyim, tesettür, edep, haya, iffet bilinci verilmeli, ‘Daha çocuktur’ diyerek ihmal edilmemelidir. Bir anne çocuğunun iffetini daha doğmadan düşünür. Bebeğin iffeti anasının ve babasının iffeti kadardır.
- Her türlü nefsânî isteklere aşırı düşkünlük, insanı bir bakıma hayvanlaştırır. Çünkü hayvanlar, bu aşırı istekleri kontrol edecek akıl ve din gibi otoritelerden yoksundur.
İffet insanın arzularının baskısına karşı koyarak, Allah ve insanlar nezdinde, kendisini küçük düşürecek davranışlardan sakınmasını sağlayan ahlâkî bir erdemdir. Bu erdemi kazanan insan, dinî ve ahlâkî yönden makbul olmayan, kötü veya çirkin görülen şeylerden uzak durur. Bu duygulardan mahrum yetişen, utanmayan birey, kötü şeyler yapar. İnsanlara, toplumsal değerlere, ahlâkî kurallara aldırmadan, vicdan azabı çekmeden suç işler, suç makinesi haline gelir.
- Çocuğun annesi, babası da harama, helâle dikkat etmeli ve çocuğa güzel örnek olmalı, helâl lokma yemeli, yedirmelidir. Çocuğun anne karnında helâl gıda ile beslenmesini de temin etmek, doğduktan sonra çocuğa helâl süt içirmek ve helâl lokma yedirmek, aile eğitiminin en önemli görevlerindendir. Zira çocuğun daha sonraki duygu hayatı, bu temel üzerine inşa edilecektir. Mayasında, karakterinde haram lokma ve haram süt olan insanı eğitmek elbette zor olacaktır.
- İffet ve haya, imanın belirtisidir. Haya kelimesinin, hayat kelimesinden geldiğini belirten Zürkâni der ki: “Kalp, Allah’a imanla hayat bulup canlanırsa, onda haya da artar. Görmez misin, utangaç kimse, utandığı vakit terler, onun teri, ruhta coşan hayanın hararetinden ileri gelir.”
- Çocuk büyütmek başka, çocuk yetiştirmek başkadır. Her çocuk aileye açılan bir penceredir. İffet ve haya perdesi yırtılmış insan, kabuğu soyulmuş ağaç ve meyve gibidir. Kabuğu soyulan ağaç kurur, meyve çürür. Öyleyse çocuklarımıza iffet ve haya eğitimi mutlaka verilmelidir. İffetsizliği, hayasızlığı getiren tehlikelerden nesillerimiz korunmalıdır.
Hasılı; iffetin korunması için; her gün şehvani ve nefsânî istek ve duygularımıza karşı ufak başarılar sağlamaya çalışmak ve nefsimize esir değil, onun hâkimi olmak için uğraşmak gerekecektir.