"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sadeleştirmeyi durdurun

Kâzım GÜLEÇYÜZ
12 Ocak 2014, Pazar
Gülen cemaatinden aldığımız sinyaller, son gelişmelerle o camiada da derin bir iç muhasebe, otokritik, özeleştiri sürecinin başladığı ve devam ettiği yönünde.
Cemaatte bilhassa siyasetle kurulan ilişkinin doz, mesafe ve dengesinin ne şekilde olması gerektiği konusunda yoğun bir sorgulama yaşandığına dair işaretler ve mesajlar alıyoruz.
Dileğimiz, bu sorgulamanın Risale-i Nur’daki ölçü ve prensipler ekseninde sağlıklı bir zeminde yürümesi ve hayırlı sonuçlar doğurması.
Öteden beri ifade edegeldiğimiz üzere, cemaatin adı iktidar kavgalarının dışına ve üzerine çıkarılıp âcilen aslî hizmetlere dönülmeli.
Bu ne kadar çabuk yapılabilirse cemaat de o ölçüde rahatlar, gündem de olumluya döner.
Özeleştiri bağlamında ifade edilmesi gereken bir diğer önemli nokta, risaleleri sadeleştirme yanlışından da bir an önce vazgeçilmesi.
Nur camiasında “Risale-i Nur’un tahrifi” olarak görülüp büyük tepki ve infialle karşılanan bu yayınlar, kader yönüyle, cemaatin karşı karşıya geldiği son sıkıntıların da en önemli manevî sebeplerinden biri olarak değerlendiriliyor.
Yeni Asya’da buna dair birçok yazı çıktı.
Diğer Nur cemaatleri de “sahteleştirme” diye niteledikleri sadeleştirmeye tepki gösterdi.
Hattâ Üstadın hayattaki talebeleri Fethullah Gülen’e bir mektup göndererek, bu çalışmanın bir an önce durdurulması taleplerini ilettiler.
Dahası, Mustafa Sungur Ağabeyin, vefatından kısa bir süre önce sadeleştirmeye tepkisini beddua ifadeleriyle dile getirdiği biliniyor.
Nur camiasının şu ana kadar Gülen cenahında ne yazık ki makes bulmayan bu tepkisinin, AKP tarafından, Nur cemaatlerini kendi yanına çekip Gülen’e karşı mobilize etmek şeklinde kullanılmak istendiğine dair duyumlar da var.
Bütün bunları birleştirdiğimizde geldiğimiz nokta şu: Gülen cemaatinde başladığını hissettiğimiz ve işittiğimiz özeleştiri sürecinde bu konu da öncelikle ve samimiyetle ele alınmalı.
Özellikle cemaat tabanındaki Risale-i Nur’la yetişmiş çoğunluğun bu konuda hassasiyet göstermesini bekliyoruz. Ve son gelişmeler üzerine okuyucularımızın yeniden iletmemizi istedikleri çağrıyı bir defa daha tekrarlıyoruz:
Risale-i Nur’u sadeleştirme, yani sahteleştirme, yani tahrif etme çalışmalarının durdurulması için artık daha fazla beklemeyin, harekete geçin, bu işin içinde olanları durdurun, şimdiye kadar basılmış bu türden kitapları piyasadan derhal geri çektirip toplattırın ve imha ettirin.
Külliyattan yeni bir eserin daha sadeleştirilip piyasaya sürülmek üzere olduğunu öğrendiğimiz şu günlerde, “Bu yanlış yolda yeni bir adım daha” dedirtip Nur camiasını bir defa daha derinden üzecek olan bu atraksiyonu engelleyin. Ve bu sakim teşebbüsün bir daha asla gündeme gelmemesini sağlam güvencelere bağlayın.
Muhterem müellif Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri ile saff-ı evvel talebelerinin ruhaniyetleri ve halihazırdaki bütün Nur cemaatlerinin şahs-ı manevîsi sizlerden bunu bekliyor...
Okunma Sayısı: 3771
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ahmed

    14.01.2014 20:18:00

    bu mevzunun ictihadi olduğunu düşünüyorum. sadeleştirilsin diyen de hayır diyen de kendince fayda gördüğü için diyor. bunu kavga meselesi yapmaya gerek yok çünkü her iki ictihat sahipleri de samimi insanlar. yanlış olduğunu düşünen yanlıştır der kendince açıklar ama diğer ictihat sahiplerini aşağılamaz. kazım abiye ve yeni asya camiasına selamlar...

  • Derkan BERK

    12.01.2014 18:10:00

    Mukabil suallere itirazlar...
    Hocaefendi cemaatinden, sadeleştirmeyi müdafaa tarzında itirazlarda deniliyor ki; 1-) Çeşitli dillere çeviriyoruz, İngilizceden Urduca’ya, Almanca dan Fransızcaya kadar v.s... Onlara orijinal metinlerle hitap etmediğimiz halde etkili oluyor ve diğer dillere çevirilere neden itiraz etmiyorsunuz? 2-) Günümüz diline çevrilerek daha çok insana ulaştırılmasında faydalar varken ne mahsur görülebilir ki? 3-) Risaleler kimsenin lisanslı eseri değil, anonimdir, ağabeyler dahil telif hakkı olan hiçbir kimse ve çevre yoktur. O halde sadeleştirmeye karşı çıkmak için hukuki bir dayanak yoktur.... Maalesef, kendilerini haklı gibi gördükleri ama cevaplarını da gayet iyi bildikleri bu suallerle kafaları karıştırmayı sürdürmektedirler.... Evvela 1. suale deriz ki; çevirilerde esas olan a) Orijinal metinlere vakıf olmalı ve adeta hissedebilmelidir b) Çevireceği lisana vakıf olmalı ve o lisanda hangi deyimleri kullanırsa, orijinal Risalelerin metinlere yakın olacağını da hissedebilen bir kişi olmalıdır. Bu durum gözetilerek yaklaşık 40 yıl öncesinde İngilizce ve Almanca dillerine çevrilmeye başlanan Risalelerin metinlerine bir göz atıldığında anlaşılacaktır. İngilizler ve Almanlar geçmiş yüzyıllara ait kendi dillerinin edebi ağırlığını da hissederek demişlerdir ki; bu Risaleler sanat ve edebiyat cihetiyle tarihimizden sayfalar çevirircesine bizleri çok etkilemiştir, Sheaksper dahi bu dili alkışlardı demişlerdir... Demek ki çevirilerde bile esas olan; zengin ve orijinal derinlikleri hissederek yakalayabilen kabiliyetleri iktiza etmekdir. Aksi halde günümüzün yaşayan dillerinde birkaç yüz adedi bulmayan sosyal medya lisanı kullanılarak bunu sağlamak mümkün olmayacaktır. O halde orijinal metinlerin; öncelikle bu topraklar üzerinde yani Nurların neş’et ettiği bu memlekette; bila şekk ve şübhe ile idraki, en elzem husustur. Aksi takdirde çeviri yapabilmenin yolu da kapanacaktır.
    2.Suale gelirsek; sadeleştirme adı altında orijinal metinlerden sapılarak yapılacak her izahat, ancak sadeleştirenin kafa yapısının ve idrak hacminin sınırlarına mahkum edilecek metinlerden ibaret yazı kalabalığı olacaktır. Halbuki orijinal metinlere bakıldığında; pek ala sadeleştirme yapan zat/zatların anlayabildiklerinden çok farklı ya da çok fazlasını anlayabildiğimiz hakikati göz ardı edilmekte ve sadeleştiricilerin yönlendirmelerine maruz kalmış köleler hükmüne geçmekteyiz. Sadeleştirme adı altındaki yazılardan buraya iktibas etmeyeceğiz ama görenler gayet iyi biliyor ki; bal yerine sakarin tatlandırması hissini algılamaktadırlar. Bu tehlikeli ve yalancık tatlandırmanın ileride muhtemel sakıncalı neticelerinden herhalde bu pişkin tavırlı ve maalesef umursamaz sadeleştiricilerin söyleyeceği söz de kalmayacak ve beddualara hedef olacaklardır. Kaldı ki bu konuda ; 4.Şua İhtar başlığında; lisandaki zor anlaşılır gibi görünmesinin perdelenen hakikatlere işaret ettiğini ve perdelerin açılmasının ve gayb alemlerine bir nebze olsa vakıf olabilmenin gayret ve azimle devamlı okumak suretiyle sağlanabileceğinin hususan işaret edildiğini de hatırlatmak isteriz. Diğer taraftan Üstad Hz ; Hem benim tarz-ı ifâdem, bu zamânın Türkcesine uygun gelmiyor. Bir parça dikkat ve teennî ister. Belki bunun da bir fâidesi, bir hikmeti var...” (Emirdağ Lâhikası)... demektedir.
    3.Suale baktığımızda; Üstad Hz. nin zaten o yıllarda Risaleler üzerindeki yasaklama dava ve cezalarının uygulanması ve ancak vefatından 20 sene sonralara kadar mahkemelerinin devam etmesi dikkate alındığında resmi olarak bunun mümkün olmadığı aşikardır. Soyadını taşıyan akrabalarının da Risalaler herkesin istifadesinedir düşüncesiyle tab ve neşriyatına hudud getirmemelerini,, adeta sahipsiz yitik mal derecesine sükut ettirerek üzerinde dilediğiniz gibi oynama ve tahrif etme ve hatta Mustafa Sungur ’un ifadesi ile tecavüz etmenize hak tanımaz... Hele hele sadeleştirme adı altında yaptığınız bu tahrifat ve tecavüz dolu kitaplarına Risale-i Nur ların isimlerini vererek ve üstelik bir de Müellifinin Adını da Said Nursi olarak yazmış olmanızın yenilir yutulur bir tarafı bulunmamaktadır. Nihayetinde sizin hukuk dediğiniz şey resmi olarak telif hakkı alınması ve ancak sizin mütecavizkar ellerinizin bu suretle engellenmesinin mümkün olabileceğinden söz ediyorsanız, biz sizlerin gezdiği dolaştığı her yerde dikkatli davranmalıyız,, Allah korusun,, sahipsiz gördüğünüz her şeyi sahiplenecek derecede pervasızsınız demektir... Böyle bir durumda sizlere kardeş nazarıyla bakmamız asla mümkün olmayacaktır...
    Evet şimdi; doğru olanı yapmak ve Sn. Kazım Güleçyüz ün dostane uzanan eline müsbet cevaplar vererek bu katliamı durmanız zamanıdır... Hakikaten ve mutlaka aciliyet iktiza ediyor,, geç kalmayınız...

  • Garib Doğu

    12.01.2014 07:39:00

    Hizmet camiası,bu yazıda belirtilen seslere mutlaka kulak vermelidir.Bu bütün Nur cemaatlarinin ortak görüşüdür.Rahmetli Sungur Ağabeyin bedduasına kadar iş çıkmışsa, bu fevkâlade önemli bir konu ve vahim bir durumdur.Bu tahribat bir an evvel tamir edilmelidir. Bu tahribatla ilgili çok yazılar yazılmış,çok uyarılar yapılmış,maalesef bunlar hiç nazara alınmamıştır.Burada ,bilebildiğim kadarıyla hiç yazılmayan çok ciddi bir hususu nazara vermek istiyorum ki sadeleştirmeyi yapanlar nasıl tehlikeli bir iş yaptıkları bilinsin.Lahika mektuplarında geçer.Dikkatle okuyanlar bilir.Lahikaların birçok yerinde;Risale-i Nur,gaybi bir tanzim ve imzadır diye yazılıdır.Evet gaybi bir imza ve tanzim...İlişilen işin nereye dayandığı belli oluyor değil mi?Bunun için sadeleştirmeyi yapanlar,titremeli,kendilerine gelmeli ve biran evvel bu sevdadan vazgeçmelidirler. Tahribat tamir edilmeli sadeleştirme derhal durdurulmalı,piyasaya sürülenler toplatılmalı ve imha edilmelidirler.Böylece hem hizmet camiası rahatlar,hem bütün Nur cemaatleri rahatlar,hemde ülkemiz manevi tehlikelerden kurtulur diye kanaatım var.Camia ile cemaatlar arasındaki,uhuvvet,muhabbet bağlarıda kuvvetlendirilmiş olur diye düşünüyorum...Bu konuyu nezih bir lisanla dile getirip tekrar uyarı vazifesini yaptığı için de yazarımızı tebrik ediyorum.

  • selim ertekin

    12.01.2014 04:03:00

    elinize ağlık değerli abim uyardınız görevinizi yaptınız ama
    kulak verileceğini sanmıyorum
    çünkü hepimiz 5.desisei şeytaniyeyi iyice okuduk

  • ramazan tavşan

    12.01.2014 02:37:00

    sayın güleçyüz ve yeni asya nın diğer yazarları sizleri her gün belirli bir zaman ayırarak takip ediyorum. ortalık toz duman olduğu zaman diğer gazetelerin, kendi yazarları arasında bir çok çelişkiler ortaya çıkarken; sizin her birinizde bir algı bütünlüğü, itidal , aklı selim ile toplumun algısını hadiselerin tazyikinden kurtarıyorsunuz. bence bu üstadın tasarrufundan başka bir şeyle izah edilemez.
    sizler gülen cemaatine gerekli ikaz ve uyarıları kavli leynle, nebevi bir uslupla tekrar tekrar yapıyorsunuz denize düşen yılana sarılırmış. düşünce işlerine gelene sarılıyorlar ama allah nasihatlerinizin tamamına sarılmalarını nasip etsin. şunu da bilsinler ki kıyamet kopmaya başlayınca sarıldıkları nur lara, her zaman asıllarına sarılsınlar. keyfiyet kemiyet algısını bir daha gözden geçirsinler. 1 milyonun üzerinde sattıkları zaman gazetesinin yapamadığı etkiyi yeni asya 20 binlerle daha fazla yapıyor.
    bir de ’’üstadın hayattaki talebeleri’’ diye son zamanlarda bir kavram ortaya çıktı. bunlar ’’imtiyazlı nurcular’’ mıdır. yoksa nurun ’’derin nurcuları ’’ mıdır.bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar sayıdaki kişiler açıklama yapacak oldukları zaman hep bu ünvan ile yapıyorlar. üstad bile kendi şahsını nurlardan ayırır iken bunlar böyle bir ünvan kullanarak açıklama yapıyorlar. yeni asya nın yazarlarından kaç tanesi üstadın hayattaki talebelerinden oluşuyor. ama hepsi de bizler tarafında dikkatle okunup yazdıklarına itibar ediliyor. yani üstadın hayattaki diğer isimsiz talebelerinin hukukuna riayet edilerek yapılacak açıklamaların etkisi ünvanda değil, kullanılan ifadelerde olmalıdır. hepsini nurlara olan hizmetlerinden dolayı seviyoruz, şükrederek gıpta ediyoruz ama o hizmetin meyvesinin dünyada kullanılmasına üzülüyoruz.

  • Endişeli

    12.01.2014 01:34:00

    Kur’an’dan süzülen,Kur’an’ın malı olan,Risale-Nurların sadeleştirilmesini (sahteleştirilmemesini),tahrifatını tevrat’ın zebur’un incil’in sahteleştirilmesi gibi görüyorum.Kur’an’dan süzülen bu hakikatleri bir tarafa bırakalım. Acaba...Bu işte ön,ayak olanların (hazır hayatta iken) kitaplarının sadeleştirilmesine. tahrifatına, müsaade ederler mi? Sanmıyorum.
                En büyük endişem,bu kardeşlerimizin,bu duruma devam ederek Gayretullaha dokunacak,daha büyük musibetlerin celbini netice vermesi.selamlar.Bu kardeşlerimize devamlı dua edelim.

  • Misafir

    12.01.2014 01:05:00

    Hepimizin bildiği üzere yeni gelen neslin risalelerin dilini anlayamadığı ileri sürülerek sadeleştirme çalışmaları yapıldı. Fakat şahsım adına bu bahaneyi samimi bulmuyorum. Eğer samimi olsa hocaefendi kendi konuşmalarını Osmanlıca kelimelerden arındırır ve günümüz kelimeleriyle konuşur. Biz bile zaman zaman ne dediğini anlayamıyıyoruz. Bence böyle bir dertleri varsa önce kendi kendilerini sadeleştirsinler. Müellifi hayatta olmayan bir eseri değil..

  • Hayati Binler

    11.01.2014 21:47:00

    Hemen durdurulmalı, hem de derhal. Bu çok büyük vebali hâlâ taşımaktan korkmuyor musunuz?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı