Bütün hayatını, fîsebilillâh Kur’ân’a, İslâmiyete, Sünnet-i Seniyenin ihyâsına hasr ve vakfeden Bediüzzaman, esâret hayatında da kat’iyen boş durmamıştır. İçerisinde bulunduğu muhiti tenvir ve irşad için çalışmıştır. En zor şartları dahi ihmal etmez; zamanını din, imân ve Kur’ân dersleri ile değerlendirmeye çalışır. Bulunduğu her yer, Bediüzzaman için bir mescid ve medrese hükmüne geçer. Bediüzzaman’ın bir unvanı da Ceride-i Seyyare’dir ki, bu yürüyen gazete demektir, her tarafı dolaşarak tenvir ettiği için bu unvan verilmiştir. Nerede olursa olsun daima Allah ile beraber olduğunu bütün hakikatiyle bilen ve yaşayan bir kul olarak, o, en tahammül edilmez şartlar altında dahi kulluk vazifesini en yüksek bir hassasiyetle ve huşû içinde yerine getirmeye çalışır; eline geçen her fırsatı da Rabbinin kendisine nasip etiği ilimden insanları faydalandırmak için değerlendirir. Esârette, Kologrif’te bir arada bulundukları sinema salonunun bir bölümünü mescid yapmıştır; Kostroma’daki esir kampında da bir odanın mescid olarak tahsis edilmesini sağlamıştır. Esâret arkadaşlarına dînî dersler yapıyor, pek ağır esâret şartları altında dînî nasihatlerle onların morallerini yüksek tutmaya çalışır. Daha sonra, civardaki Tatarlar kendisine kefil olarak Bediüzzaman’ı Volga Nehri kenarındaki küçük bir camiye alırlar.
Rus Kumandanı dînî derslere izin veriyor
Bediüzzaman ile aynı kampta bulunan bazı şahıslarla, esâret sonrası dönemlerde gerçekleştirilen çeşitli röportajlarda, burada yaşananlarla alâkalı önemli bilgiler mevcuttur. Bunlara göre, Bediüzzaman, alay komutanı olması itibariyle nüfuzlu bir konumdadır. Bu hususiyetini, ekseriyet itibariyle, esirlerin dinlerini rahatça yaşayabilmeleri için kullanır. Bu yüzden esirler, beş vakit namazlarını kılarlar. Ayrıca, mescid olarak kullanılmak üzere bir oda tahsis edilmiştir. Üstelik “komutan olması” sebebiyle kendisine maaş bağlanmıştır. Bediüzzaman, aldığı maaşı, mescid giderleri ve diğer esirlerin faydalanabileceği bazı işler için kullanır. Bediüzzaman burada, doksan kadar subaydan meydana gelen bir grup içinde bulunur. Kalabalık ve gürültülü bir ortamda bulunan Bediüzzaman, burada da dînî ve imânî hizmetlerine devam eder. Kampta Müslüman esirlere dînî ve imânî dersler verirken de kamp görevlileri onun askerî anlamda bilgi verdiğini sanmışlardır. Askerî bir statüye sahip olan birisinin dînî ve imânî dersler verdiğine inanmazlar. Dînî ve imânî ders verdiğini tespit ettiklerinde de kendisine hürmet gösterip izin vermişlerdir. Bediüzzaman, esir kampında iken verdiği dersler hakkında şöyle der: “Rusya’da Kosturma’da doksan esir zabitlerimizle beraber bir koğuşta idik. Ben o zabitlerimize ara sıra ders veriyordum. Bir gün Rus kumandanı geldi, gördü, dedi: “Bu Kürt alay kumandanı olup, çok askerimizi kesmiş. Şimdi de burada siyasi ders veriyor. Ben yasak ediyorum. Ders vermesin!” dedi. İki gün sonra geldi, dedi: “Madem dersiniz siyasi değil, dînîdir, ahlâkidir. Dersine devam eyle” diye izin verdi.”1
Boş zamanlarda Kur’ân okuyorlar
Dr. M. Asaf Dişçi de “Esârette boş zamanlarımız da çok olduğu için, her gün Kur’ân’dan yedi cüz okurdum. Onun (Bediüzzaman’ın) iltifatlarını, iftiharla kabul ederdim. O zaman ne kadar kuvvetli bir imânımız vardı.”2 diye Kur’ân okuduklarına temas eder.
Dipnotlar:
1- Şualar, 2013, s.830
2- Son Şahitler, 1.Cild, s. 89