"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur’u bil(dir)mek

Adil Özbakır
08 Temmuz 2020, Çarşamba
Cenab-ı Hak, Kudsî Hadis’in de gizli bir hazine olduğunu ve bilinmek isteyip mahlûkatı yarattığını beyan eder.

Yani şu şahit olduğumuz âlemin ve içindekilerin yaratılış sebebi bilinmek hakikatidir. Bilinmeyen bir sanatın kıymeti hiç hükmündedir elbette. Beğenilmeyen, takdir edilip güzel bulunmayan bir sanatın varlığının manası olmadığındandır ki, Cenab-ı Hak bütün bu vazifeleri hakkıyla yapabilecek bir kabiliyette olan insanı yarattı ve bu âleme gönderdi. Ebedî olarak yaratacağı bütün güzellikleri seyretsin hayretle takdir etsin diye de ölümsüzlüğe mazhar eyledi. Demek, ebedî olarak yaşasın diye yaratılan akıl sahibi insanın hakikî vazifesi; düşünmek ve araştırmak dolayısıyla bu tasarımın Sahibini ve maksadının ne olduğunu bilmektir.

İyi de bu bilmek nasıl olmalıdır? Söz ile biliyorum demek yeterli midir? Bu şekilde vazife yerine getirilmiş ve Cenab-ı Hakk’ın rızasına uygun hareket edilmiş olur mu? Aslında insanın haricindeki bütün varlıklar fıtratlarına uygun yaptıkları vazife ile bilmenin nasıl olduğunu bizlere ders vermektedirler.

İstisnasız olarak bütün varlıklar, benzersiz sanatlarıyla, yaratıcılarının varlığını bildirmekte olan neşredicilerdir. Rablerinin kesin olan varlığını bildirmekte ve şahitlik etmektedirler. Demek bilmek, bildirmek neşretmek manasındadır.

Risale-i Nur bu meselede bize şu ifadelerle yol gösteriyor:

“Madem seni biliyor ve Rahmetiyle bildiğini bildiriyor; Sen de O’nu bil hürmetle bildiğini bildir.”

Bu ifadelerden de açıkça anlaşılıyor ki bilmek kavramı uygulamaya geçirilmelidir ki hakikî manasını bulsun. Düşünün ki Cenab-ı Hak insanı yarattı ve bu âleme gönderdi. Fakat hiçbir ihtiyacını görmüyor, gücünün yetmediği ve elinin ulaşamadığı ihtiyaçlarını rahmetiyle yetiş- tirmiyor, ebedî yaşamak istediği dünyasını yaratmayı vaat etmiyor, maddî manevî istek ve arzularının hiçbirisini yerine getirmiyor, duâlarına cevap vermiyor, ölümüyle çürümeye, yok olmaya terk ediyor, fakat Ben sizi biliyorum diyor. Böyle bir bilmenin insana faydası var mıdır? İnsan için bir mana ifade eder mi? İnsanı mutlu edip sevgisini kazanmaya sebep olabilir mi? Elbette olamaz öyle değil mi? O halde nasıl oluyor da, hiçbir emrini yerine getirmeden, yasaklarını çiğneyerek, huzurunda hürmetle secdelere kapanmadan, Habib’inin (asm) izini takip etmeden, Rabb’ini bildiğini söylüyor, sevilmeye ve razı olunmaya lâyık olduğunu iddia ediyor? Yanlış anlaşılmasın elbette Cenab-ı Hak hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, fakat kulluk vasıtasıyla bilindiğinin bildirilmesine ve ilân edilmesine lâyık olan yegâne Zat O’dur.

Ehli hakikat bu manayı ifade etmek için “Allah’ı bilmek, varlığını bilmenin gayrıdır” demişlerdir.

Risale-i Nur’da “Evet inkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır” diyerek Hakikî bilmenin hürmetle, saygıyla emir dairesinde hareket etmek; yani varlığından şeksiz şüphesiz emin olmak, hayatı ile de bu neşriyatı yapmak olduğunu ifade eder.

Evet, insan yaratılış amacı olan bu bil(dir)mek vazifesini, ancak Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasakları dairesinde ihlâs ile yaşayarak yerine getirebilir. Fakat bu bil(dir)menin en üst mertebesine Efendimiz’in (asm) mesleğini devam ettirerek mazhar olabilir. En üst mertebe olan bu bil(dir)mek, neşretmek mesleği Efendimiz’den (asm) Ashaba miras kalan Sahabe mesleği, yani Risale-i Nur mesleğidir. İşte bu sebeple Risale-i Nur’un hakikî talebeleri sosyal hayatın içindeki bütün sohbetlerinde dahi sözü hep Risale-i Nur’a bağlar, bil(dir)mek neşretmek vazifesini yerine getirmeye gayret eder. Rızkından fedakârlık ederek ücretini ödediği iman ve Kur’ân Nurlar’ını muhtaç olanlara bildirir, ulaştırır. Risale-i Nur’u bil(dir)mek, neşretmek hayatının gayesidir, çünkü yaradılış amacı neşretmektir. Risale-i Nur’dan bu dersi çok iyi almıştır.

Elmas kıymetinde ki bütün eczalarıyla iman hakikatlerini ispat edip, ihlâs ile kulluğu ders veren Risale-i Nur’u bil- (dir)mek; neşriyat hizmeti yapmak, yaratılış gayesine hizmet etmektir, hakikî vazifelerimizi yerine getirmektir elbette. İşte bütün bu sebeplerle neşriyatı olmayan ve önemsenmeyen bir Risale-i Nur hizmeti eksiktir.

Kahraman İzmit’imde ve bütün dünyada sürekli olarak uygulanan Risale-i Nur Neşriyat hizmetleri, yaratılış maksadımız olan bil(dir)mek, neşretmek hakikatini ifa etmek manasındadır ki, Nur’un yani Kur’ân’ın hakikî talebeleri bunu hayatlarının gayesi bilir ve bu uğurda bütün ömürlerini Nur’un neşrine vakfederler.

Elhasıl: Ekseriyetin, Hakk’ın hatırı âlidir diyemediği çok zor zamanlarda dahi Kur’ân’ın hak, hukuk, adalet gibi kavramlarını hiçbir güçden çekinmeyerek neşreden Risale-i Nur’un medyada ki dili Yeni Asya, şahs-ı manevinin temsilcisi olarak hayatını Risale-i Nur’a vakf eylemiş bahtiyar bir talebedir elbette…

Okunma Sayısı: 2310
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı