Göze görünen o ki, bu dünyadan sağ çıkma ihtimalimiz yok.
Akla görünen ise…
Anne rahmindeki hayat sona eriyor, minicik gözler açılıyor dünyaya… Yerkürede yepyeni bir ömür başlıyor. Buna, doğum deniyor.
An geliyor, son nefes veriliyor. Gözler kapanıyor. Ömür tamamlanıyor. Beden toprağa dönüyor. Ruh yükseliyor semaya. Ömür denilen zamanda, toprak ve gök birleşmiş insanda.
Güneş batıyor. Gün bitiyor. Son buluyor gün. Başka diyarlarda doğmak için.
Burada ömrün son bulmasıyla bir başka âlemdeki doğuşu anlatan kelime; ölüm.
Hayatı nefes alıp vermekten ibaret görmek, kendimize zulüm.
*
Ahirete nispetle dünyada, anne rahmindeyiz adeta. Ana rahminden terhis olup da gözlerimiz açılınca, paralel aynalar arasında bakıyoruz zamana.
Gün geliyor, an geliyor, çarpıyoruz aynaya. Öte âlemlere terhis kapısı aralanıyor, bir anda. O gün, o an, yolun bir yerinde sadece bu beden kalıyor. Yol bitmiyor. Yolculuk bitmiyor.
İşte o an yaklaşınca anlıyoruz ki; çok uzun dediğimiz bu ömür, bir gün kadar kısa. Ana rahmine sığan insan, gün geliyor sığmaz oluyor dünyaya ve sığıyor küçük bir mezara...
*
Anlamsız koşuşturmalar, uğraşlar, emeller, ışıltılar, karanlıklarla dolu bir ömür vardır ve bir ölüm vardır.
Ölümün ötesine ulaşamayan varoluşun tanımı yetersiz. Hayatın manasını bilip, ölümü anladıktan sonra mutluluktan söz edilebilir ancak. Ölümü kabul ile hayat kucaklanabilir. Bu şuur hissettirir, her nefesin ne kadar değerli olduğunu. O zaman, vakit öldürmeye değil, hayatın iliğini emmeye, çalışır insan. Her anını değerlendirmeye gayret eder. İnsana özel bir ayrıcalığın farkındalığıyla yaşar.
İki müjde arasında, bir ömür sürme fırsatıyla yaratıldığının farkında olan hiç kimse TV karşısında daha fazla vakit geçirmek istemez. Ömür serma- yesinin pek az, lüzumlu işlerin pek çok olduğu idrakiyle yaşar.
Ölüm yaklaştığında kaç kişi, TV karşısında daha fazla vakit geçirmiş olmayı ister ki...
*
“Saat durdu. Yelkovan düştü. Zaman benim için bitti” demeden, gelmez yola gitmeden, ömür sermayesinin değerini anlamak önemli.
Zamanı gösteren duvar saati gibi görevini yapıyor, bütün mevcudat. Saat gösterir vakti. “Tik-tak”ları işittirir zamanın akışını. Saatin zaman şuuru olmasa da, saate bakınca biz, vakti biliriz.
Saat farkında olmasa da, biz saatin bir sanatkârı olduğunu biliriz. Biliriz, saat gibi işleyen kâinattaki intizamın rastgele olmadığını, olamayacağını. Doğumun da, ölümün de sonsuz ilim ve kudret sahibinin tasarrufuyla olduğunu...