Nedir zaman, nedir?
İniş mi, yokuş mu?”
diye sorgulayan, necip varlık sadece insan.
Zamanı sorgulayan dimağ, ölüm öldürülemediğine göre, ölümü sorgulamaz mı hiç?
İman hakikatinden mahrum nice filozof da sorgulamış zamanı. Kimi çıldırmış. Kimi intihar etmiş. Kimi, işi sarhoşluğa vurmuş. Düşünmekten uzak durmuş. Ölüm, durmamış. Düşün- celer durduğu zaman, durmuyor zaman.
Düşünce fezasında kara delik, yokluk ve hiçlik hissediyorsa insan, sürdürülebilir mutluluğu yaşayabilir mi hiç?
“Neden çürüyüp gider insan sessizce? Acıyla ihtiras arasında parçalanarak...
Neden?” der, durur.
*
Zaman okyanusunda geçici bir ömrümüz var. Yükselen ve sönen her bir dalga gibi…
Uçsuz bucaksız ummanda hadsiz dalga ve her bir dalgada bir okyanus var. Çocuklukta kıpır kıpır canlılık. Hep genç olan rüzgârlarla yükselen gençlikteki taşkınlık. Kumsala vardığında aklaşan saçları andıran köpüklü yorgun dalgaları kucaklayan, gizemli bir sahil bekliyor bizi Ta ötelere, ebediyete uzanarak.
*
Ölümün ilâcı olan ölümü anlamakla mümkün, hayatı kucaklamak. Dedelerimizin atalarının ceddi hâlâ yaşasaydı, o perişan ve bakıma muhtaç halleriyle ölümün ne kadar nimet, hayatın ne kadar azap olduğunu söyleyeceklerdi, muhakkak.