"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Anlamak istiyoruz ey TCMB, BDDK ve TKBB

Ahmet BATTAL
23 Şubat 2020, Pazar
Geçen günlerde katılım bankacılığında devrimsel bir değişiklik yapıldı. Ama sessiz sedasız ve gerekçesiz.

Katılım bankacılığındaki “havuz sistemi” basitçe şöyle işler: Katılım bankası, müşterisi tarafından katılım hesabına yatırılan ve döviz ve vade cinsine göre ayrı havuzlara aktardığı paraları bu havuzda topluca işletir. Havuzdan kredi olarak kullandırdığı parayı kârıyla-zararıyla geriye havuza aktarır. Havuz böylece sürekli dalgalanır ve havuz mevcudu her bir dönem sonu (gün/hafta/ay) itibariyle artıp azalarak toplamda zarar ya da kâr etmiş olur. Hesabından parasını çeken yani havuzdan parasını alacak olan da kendisi için geçerli olan o dönemin sonu itibariyle zarar varsa zarardan, kâr varsa kârdan payını almış olur.

Katılım bankası bu işletmecilikten ne kazanır? Havuzdan hesap sahibine dönen para havuz kârı sebebiyle artmışsa banka bu kârdan payını alır.

Hesap sahibine zarar dönerse banka zarardan da payını alır mı?

Eskiden olsa “evet” diyecektik, şimdi “tartışmalı hayır” diyoruz. Zira bu değişiklik TC Merkez Bankası’nın bir Tebliği ile yapıldı, ama Kanun “evet” cevabına göre yazılı ve yerinde duruyor. Yani “normlar hiyerarşisi”ne aykırılık var. 

Şöyle: Bankacılık Kanunu katılma hesabını şöyle tarif ediyor: “Katılım bankalarına yatırılan fonların bu kurumlarca kullandırılmasından doğacak kâr veya zarara katılma sonucunu veren, karşılığında hesap sahibine önceden belirlenmiş herhangi bir getiri ödenmeyen ve anaparanın aynen geri ödenmesi garanti edilmeyen fonların oluşturduğu hesaplar”.

Bankacılık Kanunu’nun 144. maddesi de şöyle: “Cumhurbaşkanı, … katılma hesaplarında kâr ve zarara katılma oranlarını, … tesbit etmeye, bunları kısmen veya tamamen serbest bırakmaya yetkilidir. Cumhurbaşkanı, bu yetkilerini Merkez Bankası’na devredebilir.”

Yani Kanun açık: Katılım bankaları işlettikleri katılma hesaplarındaki kâr ve zarara katılırlar ve oranını da yürütme belirler, ama serbest de bırakabilir.

TC. Merkez Bankası’nın 2006’da çıkardığı Tebliğde kanuna da uygun olarak şu hüküm vardı: “Katılma hesaplarında toplanan fonların işletilmesi sonucu doğacak kâr ve zarara katılma oranları katılım bankaları tarafından serbestçe belirlenir. Katılım bankasının zarara katılma oranı, kâra katılma oranının yüzde 50’sinden az olamaz.

Yani katılım bankaları havuzun kârına katıldıkları gibi zarara da katılmak zorundalar.

Bu Tebliğ 10.02.2020 tarihinde yenilendi ve yeni hüküm şöyle oldu: “Katılma hesaplarında toplanan fonların işletilmesi sonucu doğacak kâra katılma oranı, katılım bankaları ile hesap sahibi arasında düzenlenecek sözleşmeyle serbestçe belirlenir. ./.. Katılma hesaplarında oluşacak zarar hesap sahibine aittir. Katılım bankalarının kendi kasıt, kusur ve ihmal halleri dışında oluşacak zarara katılması zorunlu değildir.”

Özeti şu: Katılım bankaları, bu değişiklikten önce, işletip kârına ve zararına ortak olmak şartıyla para topluyordu. Şimdi ise “paranızı işletince doğacak kârdan payımı alırım, ama zarar doğarsa zarara katılmam” diyecek.

Sebebi belli: “Ben zaten işletmeci banka olarak emeğimi ortaya koydum ve emeğimle zarar ettim, üstüne bir de nakit zarara katılmam. Zaten bu dinen de gerekmez.”

Ama bir küçük (!) problem var: Kanundaki hükümler aynen duruyor. Kanun katılım bankalarının işlettikleri havuzun zararına da katılmalarını şart koşuyor. Merkez Bankası’nın yeni Tebliği ise muğlak ifadelerle aksini söylemeye başlamış oluyor.

Daha önemlisi “Katılım bankalarının kendi kasıt, kusur ve ihmal halleri dışında oluşacak zarara katılması zorunlu değildir” ifadeleri ile yapılan ve ciddî hukukî sorumluluk öngören düzenlemenin kanunla yapılmış olması gerekmez miydi?

Ayrıca, kâra ve dolayısıyla zarara katılma oranını “düzenlenecek sözleşmeyle” belirleme şartı neden geldi? Gerek var mıydı? Her sözleşme için ayrı oran mı gelecek? Pazarlık mı olacak? Öyle olacaksa havuz işletmeciliği nasıl yürüyecek?

Bu değişikliğin gerekçesi dedikodu gazetelerinde “fıkıh”la izah ediliyor. Zira Merkez Bankası konuyu asıl muhataplarına sormamış.

Konuyla ilgili olarak ne Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun ve ne de Türkiye Katılım Bankaları Birliği’nin web sayfalarında güncel bilgi bulamadık.

Ey yetkililer ve vazifeliler; 

Ve ey “konuyla ilgiliyiz, işimizin başındayız” diyen akademisyenler…

Bu muğlak durum, katılım bankalarının zaten problemli olan imajını iyice bozmaz mı?

Konuyla ilgimiz sebebiyle bize soranlara ne cevap verelim dersiniz?

Okunma Sayısı: 2590
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı