Medyascope’dan Ferit Aslan’ın Salı günkü haberine göre, DEM Parti Eş Genel Başkanları, 16 Ekim Çarşamba günü, sekiz yıldır Edirne Cezaevi’nde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmiş olacak.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerin elini sıkması “Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor?” sorusunu sordurmuş ve makul siyaset beklentisi içinde olanları umutlandırmıştı.
Zira Bahçeli, bu jestin doğaçlama değil iyiniyetli ve bilinçli bir tutum olduğunu ve “Türkiye partisi olun” teklifi anlamına geldiğini söylemişti.
Erdoğan da, o tokalaşma için, “ülkemizin demokrasi mücadelesi için önemli bir adım” demiş ve bu tür adımların artması gerektiğini söylemişti.
Ama Erdoğan hemen ardından “yeni anayasa çalışmalarında toplumsal mutabakatı genişletmek için böyle girişimlerin önemli olduğunu” söyleyince aklı başında herkesin dilinin ucuna “yine mi …?!” nidalı sorusu gelmişti.
Zaten DEM’in Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları “DEM Parti zaten bir Türkiye partisi” demiş ve böylece ellerdeki parmak izleri silinivermişti.
Bir taraftan hukuksuzluk gırla gidiyor:
Gerçekten, AİHM’in ve Anayasa Mahkemesinin kararlarını takmayan ve saraya göbekten bağlı yürütülen bir yargı sistemimiz var ve 20 Temmuz KHK Darbesi ile kaidesi kırılan ve 2017’de “Yüksek”ten düşen Hakimler ve Savcılar Kurulumuz o günden beri seyrediyor.
Nitekim geçen günlerde S. Johnson ve J. Robinson’la birlikte Prof. Dr. Daron Acemoğlu’nun da Nobel Ekonomi Ödülü aldığı duyulunca siyasi entelektüalitenin önemli isimlerinden İhsan D. Dağı şunları yazmıştı:
“Bu bilim adamları ne demişti: Refahı yaratan kurumlar ve hukuktur. Kurumlarınız yoksa veya çökmüşse, hukuk siyasetin köpeği olmuşsa sabah akşam ekmek, peynir, et fiyatlarını konuşur, aç kalmamaya bakarsınız.”
Bir taraftan da TBMM hapiste…
Gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi her konuda ve bilhassa bu türden esaslı siyasi konularda devre dışı. (Bu, önceki çözüm sürecinin de hatalarından biriydi.)
Nitekim eski çözüm sürecinin önemli siyasi isimlerinden ve en akil adamlarından, eski Van milletvekili, eski Milli Eğitim Bakanı ve Eski AKP sözcüsü Prof. Dr. Hüseyin Çelik dobra dobra şunları yazdı:
“TBMM, hiç bir dönem bu kadar etkisiz ve yetkisiz olmamıştı. HAS Parti başkanı iken AK Parti’ye ve Sayın Erdoğan’a demediğini bırakmayan Sayın Kurtulmuş, arkadaşlarını satarak AK Parti’ye yamanmış ve bugün Meclis Başkanı! Kendisi 3. madde tartışması başlattı. Ayar verildi! Sonra ÇARK!”
Ya da diğer bir örnek, Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu, basında valilik tarafından izin verilmediği yazılan DEM Parti Diyarbakır mitingiyle ilgili, “ne münasebet, Anayasa ve kanunlar açık, bizim izin vermeme hakkımız yok” demiyor da “DEM Parti’nin müracaatını ilgili birimlerle inceledik. Diyarbakır’da sağlanan huzur ortamının risk ve tehlike altına gireceğine dair bazı deliller üzerine mitinge izin vermedik” diyor.
Anayasa açık. Kanun açık. OHAL yok. Eğer bilmediğimiz(!) gizli başka bir kanun yoksa, miting izne değil bilgilendirmeye tabi ve üstelik de sadece bir seferliğine ertelenebilir. Yoksa bir valinin ve kaymakamın ve hatta cumhurbaşkanının bile, “izin vermemek” diye bir hakkı yok.
Ama hukuk dediğiniz zaten Vali Hazretlerinin ve onun velisinin ayakları altında paspas.
Ve “bahçeli siyaset”te çözüm süreci…
İnananın …!