Şirketleri bilen bunu da bilir: Meselâ “Çakır Turizm Seyahat İnşaat Ticaret Limited Şirketi”, şirketin adında yazılı olmasa da sözleşmesinde yazılı ise “ticaret” kapsamında pastacılık da yapabilir. Ama şirketin adını görenin ilk umacağı şey pastacılık değil turizmdir. (Bunun bazı ince hukukî sonuçları da vardır. Geçelim.)
Benzer durum partilerin adında, içinde ve işinde de geçerlidir.
Ama önemli bir fark vardır.
Siyasette “siyasî cereyanlar” ve “siyasî partiler” birbirinden farklı iki kavramdır.
Siyasî cereyanlar partilerin sosyal zeminleridir. Ama “parti eşittir cereyan” değildir.
Bazı partiler gerçek anlamda cereyansızdır. “Üfürükten cereyanlar” ya da “sütten partiler” gibidirler.
Bazı siyasî cereyanlar partileşmez. Meselâ feminizm bir cereyandır ve partisizdir. Feministler her partiye girip her yere nüfuz etmeye çalışırlar.
Bazı cereyanlar partileşemez. Meselâ gerçek komünizm cereyanının partileşmesi kolay değildir. Meselâ dinsizlik cereyanının açıkça partileşmesi mümkün değildir.
Bazı cereyanlar ise birden çok parti tarafından temsil edilirler. Hatta bunların bazıları zıt yönde paraleldir.
Meselâ Türk Milliyetçiliği cereyanını sahiplendiği düşünülebilecek olan üç ve Kürt Milliyetçiliğine oturduğu düşünülebilecek olan iki olmak üzere toplam beş “bilinen” milliyetçi parti vardır. Aralarında renk farkı yoksa da ton farkı vardır.
Bir cereyanı birden çok partinin sahiplenmesi çok kafa karıştırıcıdır. Bu da gösterir ki bu durumun sebebi çoğu zaman birilerinin siyaseti bunu bilerek planlamasıdır ve Türkiye gibi siyaset yolunun taşları yerine yerleşmemiş ülkelerde bu plan başarılı da olmuştur.
Demokratlığa gelince: O da öncelikle bir cereyanın adı. Sonra bir partinin de adı olmuş. Sonra başka partiler de adlarına demokrat ve demokrasi kelimelerini koymuşlar.
Zaman zaman da adına demokrat kelimesini koymayan ya da koyamayan partiler “Demokrat cereyanın” en kuvvetli temsilcisi durumunda olmuşlar.
O halde: İsim bir başlangıçtır, ama her şey değildir.
Şöyle de denebilir: İsim her şey değildir, ama en azından bir başlangıçtır.
Adında “demokrat” kelimesi bulunan partilerin kendi aralarında bir tür işbirliği olması gerekirdi, ama tarihte pek olamamış.
Şimdilerde de adında “demokrat” ya da “demokrasi” olan çok sayıda parti var. Bir kısmı eski, bazıları yeni kurulmuş.
Hepsi, “demokrat”lığı benimsediğini, hem adında hem sözleşmesinin içinde söylüyor.
O halde birleşmeliler.
Burada zurna zırt diyor. Bu birleşme ya ton farkı sebebiyle ya da liderci toplumun lider arayışı sebebiyle mümkün olmuyor.
Hatta antidemokrat güçlerce engelleniyor. Malûm, siyaset tarlasını tersten süren çok!
“Demokratım” diyen partilerin birbirleriyle ve bütün rakipleriyle bir iktidar yarışı içinde olmaları bu şartlarda ve bu anlamda normal.
Ama bu yarış en azından kendi aralarında geçici bir müsabaka biçiminde olmalı.
Bu yarışın kalıcı bir rekabete dönmesi riskli. Zira her rekabette bir haksız rekabet riski var. Ve itiş kakış, demokratlara ve demokrasiye zarar verir.
Doğru siyasî müsabakayı demokratlar göstermeli. Doğru müsabakanın kurallarını onlara anlatma ve gösterme görevi ve işi ise onların nokta-i istinadı durumunda olan “dindar demokratlar”ın ve “genç demokratlar”ın görevi.
“Dayanak noktası” olmanın birinci şartı, istiğna mesleğini siyasî nasihatte de bizzat yaşamak ve göstermek.
Demokratlarca doğru anlaşılmak için, nasihat hususunda hırs değil gayret göstermek ve onlardan da hırs değil gayret göstermelerini istemek lâzım.
Siyasetteki “muktesit meslek”in gereği olan “kıst ile muamele” galiba bu anlama da geliyor.