15 Nisan 2014, Salı
Önce özet: Dindarlar devleti gerekli görür, sever ve ister. İçlerinden bazıları ise, dindarlar toplumda sayıca az ve azınlıkta olsa bile, yine de devletin yönetiminin dindarların elinde olmasını ister ve hatta bunu dinî bir gereklilik olarak görür. Hatta devleti ele geçirmek için çoğunluk rejimi olan demokrasiyi de bir araç olarak kullanmayı düşünür ve kullanmaya çalışır.
Dindarlar devletin dinî bir emir olarak “günahı engellemesi” gerektiğini zanneder ve bu sebeple ister.
Oysa bu günün dünyasında ve gelecekte, din ve vicdan hürriyeti sebebiyle, devletin salt dinî nitelik taşıyan türden dinî emir ve yasakları müeyyideye bağlamak gibi bir hakkı ve yetkisi yok.
Modern devlet artık sadece kamu düzenini korumakla görevli. Suçu önlemekle görevli.
Elbette, devlet, neyin suç olduğunu tesbit ederken, vatandaşının fikrinden ve çoğunluğunun kararından güç alacak. Elbette, devlet baskı gruplarının taleplerinden ve değer yargılarından etkilenecek.
Buna “dinin devlet üzerindeki demokratik etkisi” deniyor. Ve bu dolaylı etki, “demokratik laikliğe” aykırı sayılmadığı için gerçek demokrasilerde engellenmiyor.
Jakoben laiklik ya da militan laiklik taraftarları ise “laiklik ile demokrasi arasında çelişki varsa laiklik tercih edilmelidir” diyerek devletin kural koyarken dinden etkilenmesini hiç bir biçimde kabul etmek istemiyorlar. Bu yüzden, laikler, sekülerleşmeye destek olmayan demokrasiyi laikliğe feda ediyorlar.
O halde, demokrasi hakkıyla işletiliyorsa, dinî emir ve yasaklar kamu düzeni ile ilgili ise veya ilgili sayıldığı nisbette devletin de ilgi alanında olabilir.
Ama bunun için devletin dindarların elinde olması gerekmiyor. Devletin gerçek demokratların elinde olması yeterli ve hatta gerekli.
Akla gelecek bir mesele var: Dindarlar devlet gücünü sadece yasak koymak ve günahı engellemek için değil, sevap işlemek ve sevap işleyenin önünü açmak için de istiyorlar. Bunda ne mahzur var?
Devletin; dinini yaşamak, toplumun dindarlaşmasına hizmet etmek veya dindarane sevap işlemek isteyenin önünü açması gerekli ve mühim bir hizmet. Zira, devletin üstlendiği, “kamu düzenini koruma görevi” açısından bakıldığında da “dindarın idaresi dinsizin idaresinden daha kolay” olduğuna göre, devletin dindarlaşmayı teşvik etmesi asayişi koruma görevinin de bir gereği.
Ama bunun için, devletin, -bilhassa sayıca azınlıkta olmalarına rağmen- dindarların elinde olmasına gerek yok. Devletin, demokrasinin bir gereği olarak muhafazakâr değerlere saygılı olan ve dinle barışık yaşayan demokratların elinde olması yeterli.
Devletin teşvikiyle sevap meselesine gelince; dindarların, “devlet elimizde olsun ki devlet eliyle dinî tavsiye ve nasihatte bulunalım da bu sayede dindarlık artsın, dine hizmet etmiş olalım” düşüncesi ilk bakışta çok mantıklı. Ama bu tür hizmetin ciddi bir riski var: Münafıklaştırma riski.
Devlet eliyle dindarlık, devletin içerdiği hiyerarşi ve kamu hizmetinin sahip olduğu otoriter karakteri sebebiyle “emir ve komuta ile dindarlık” biçiminde. Dolayısıyla yönetilenin “Allah emrettiği için dindar” değil, “devlet ya da amir emrettiği için dindar” olma riski var. Devletin müesseselerinden çok azında, bir samimiyetsizlik riski hiç yok veya yok denecek kadar az var.
Yazılarımız özetle diyor ki “ey dindarlar, devletten uzak durun”.
Dindarlar devletten uzak olunca faydası ne?
Dindarlar sivil ortamlarda kendilerinin ve başkalarının dinine ve ahiretine samimi hizmet edebilirler. Zira bu günün devletinde devlete yaklaşan ihlastan uzaklaşıyor. Devletten uzak olan ise samimi dine yaklaşıyor.
Dindar insan siyasetle ilgilenmesin mi?
İlgilensin ama bir partide olağanüstü yoğunlaşarak dini taraf haline getirmesin. Bunun yolu, siyasetçinin siyasette kendi dindarlığını “bana oy verin ben daha dindarım” demek biçiminde bir reklam malzemesi olarak kullanmamasıdır. Elbette seçmenin de siyasetçiye “senin dini sana ..., ben senin hizmetkârlığının kalitesi ile ilgileniyorum” diyebilmesi lazım.
Dindar insan bürokraside görev almasın mı?
Elbette dindar insan da rızkını helalden temin etmek için helal her mesleğe yönelebilir.
Ama bunu yaparken bilsin ki devlet insanın dünyasına hizmet eden bir aygıttır. Dindar memur da gündüz devlette iken vatandaşının dünyasına hizmet ediyor. Ancak akşam, ve ancak yorgun vs. değilse, sivil ortamlarda hal ve fiil diliyle ve nasihatiyle, eşinin dostunun, konu-komşusunun ahiretine faydalı olabilir.
Asıl dine hizmet de budur.
Okunma Sayısı: 2737
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.