AKP Genel Başkanı Erdoğan, partisinin 18. yaş günü toplantısında, bir zamanlar kendisiyle beraberken şimdi muhalif olmaya başlayanlara sert çıkmış ve hatta tehdit etmiş. “Bildiklerimiz var, söylersek görürler günlerini” mealinde konuşmuş.
Eski AKP Başbakanlarından ve günümüzün hızlı muhaliflerinden Ahmet Davutoğlu ise Erdoğan’dan birkaç saat sonra ve ona cevap verircesine önemli şeyler söylemiş. (Hatta taraflar kılıçları çekmiş de diyebiliriz.)
Davutoğlu başbakan olarak girdiği 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arasında terör olaylarında artış yaşanmış olmasını ve buna bağlı olarak alınan siyasî neticeyi kastederek “Terör defterini açarsak bizi eleştirenler insan içine çıkamazlar” demiş.
Bu cümlelerde “biz” belli. “Bizi eleştirenler” de aslında belli; kendisinin ve diğer muhaliflerin AKP’den mevcut ve muhtemel kopuşunu eleştirenler. Yani Erdoğan ve arkadaşları.
Demek Davutoğlu bildiklerini açıklarsa o zamanın ve şimdinin Cumhurbaşkanı ve siyaset arkadaşları “insan içine çıkamayacaklar”. Vay canına!
Acaba bu söz düellosunun taraflarının bildiklerini açıklayacak olmasının tek sonucu karşı tarafı “rezil etmek” mi olmalı? Hayır. Asla.
Siyasî sonuç doğursun diye çevrilen entrikalarla ölen o masum şehitlerin ve o günlerin terör kurbanlarının hesabı, elbette hukuk içinde kalınarak, mutlaka sorulmalı. Ama nasıl?
TBMM açık. Anayasa yürürlükte. Ve bu Meclis, usûlünce değiştirmedikçe uymak zorunda olduğu Anayasanın kendisine verdiği en önemli ikinci görev olan denetim işini yapmalı.
TBMM bu itirafları ve isnatları ciddiye almalı. Çünkü bu sözleri söyleyenler sıradan kişiler ya da sıradan siyasetçiler değiller. Hatta “sıradan milletvekilleri (!)” de değiller.
Göreve başlarken namusu üzerine yemin etmiş olan vekillerin her biri hem kendisinin ve hem de milletin namusuna sahip çıkmalı.
Meclis yürütmeyi denetlemeli. Hem de sonuna kadar. Bu maksatla o günlerin defterlerini açtıracak komisyonlar kurmalı. Bilinenlerin gizli saklı kalmasını ve bilenlerin kabrinde çürümesini engellemeli. İlgililerden bilgiye dayalı olarak hesap sorulmasını sağlayacak mekanizmaları işletmeli.
Aksi halde bu Meclis kendi kendisini bitirmiş olacak. Aynen 2001 Meclisi gibi.
Fırtına geliyor. Bunu görmüyorlarsa basiretleri bağlanmış demektir. Hesapları ağır olacak.
Yürütmenin başına baştan bağlı bir TBMM Başkanı’ndan ümidimiz yok. Ama bu Meclis, Başkandan ibaret değil ve Başkanın Meclisi tıkama şansı da her zaman yüksek değil.
Bu yüzden yazıyor ve TBMM üyelerinden tek tek talep ediyoruz: Görevinizi yapınız. Yoksa şeklen mebus (diri/seçkin) iken tarih ve millet nazarında maskut (ölü/düşkün) olacaksınız. Bizden demesi.