Çerkezköy Kaymakamı Atilla Selami Abban, ilçede koronavirüs denetimine çıkıyor.
Bu sırada işe kendisini fazla kaptırmış olmalı ki maşayı bırakıp bizzat zabıtalığa soyunuyor ve ateşi elle tutmaya kalkıyor.
Ama bu sefer o ateş elini de yüzünü de yakıveriyor.
Olay şu:
Kaymakam kafe gibi bir yerde bir masada iki kişinin maskesiz oturduğunu dışarıdan görüyor ve maskesiz vatandaşı ve işyerini cezalandırmak için olsa gerek ekibiyle birlikte içeri giriyor.
Kaymakam içeride bu vatandaşlarla maske tartışmasına giriyor. Vatandaş kaymakamla sandalyede bacak bacak üstüne atmış oturur halde muhatap oluyor.
Bir saygısızlık gibi görünen bu durum kaymakamı rahatsız etmiş olacak ki “indir şu arka ayaklarını” diyor.
Neredeyse “hazırol, yat-sürün” diyecek.
Konu ve görüntüler sosyal medyada yayıldıktan sonra İçişleri Bakan Yardımcısı Muhterem İnce sosyal medya hesabından şu açıklamayı yapıyor:
“Covid-19 salgınına karşı alınan tedbirlere aykırı davrandığı açıkça belirli olan bir işyerine görevinin gereği olarak müdahale ederken tasvip etmediğimiz bir diyaloğa giren Kaymakamımız hakkında ilgili birimlerimizce gerekli soruşturma başlatılmıştır.”
Açıklama rahatlatıcı. Zira kaymakama en azından “nedir bu kaba davranış, yakışıyor mu sana ve makamına” diye sorulacak.
Ama asıl mesele bizce başka:
Kaymakama asıl “nedir bu despotça hal” diye de sorulmalıydı. “Sen kimsin, bu tavır senin şanına, makamına yakışıyor mu?” denebilmeliydi.
Bir de açıklamadaki “bir işyerine görevinin gereği olarak müdahale ederken” ifadesini doğrusu biz anlayamadık.
Bir işyerine “müdahale” etmek bizzat kaymakamın bir görevi midir?
Kaymakamın bu tür zecrî tedbirleri uygulama konusunda yardımcısı-maşası yok mudur? Mutlaka vardır.
Varsa neden o maşa tutulmaz da kameraların da olduğu böyle bir gösterinin içine ceberut kaymakam görüntüsü ve üstelik bir de “arka ayak” muhabbeti sokulur?
Devletin hizmetkâr devlet olması gerektiğini herkes yazıp söylüyor.
Neden böyle olamıyoruz?
İlçede devletin bir numaralı temsilcisi makamında olan bir kamu görevlisinin daha dikkatli olması gerekmez mi?
Bu bir işgüzârlık gibi görünüyor.
Belki de göze girme gayreti.
İkisinin de sebebi belli:
Lâfla peynir gemisi yürümüyor. Devlete kaliteli adam yetiştirmek ve yetişmişleri ziyan etmemek lâzım.
Ama liyakatin neredeyse hiç hesaba katılmadığı ve tayin-terfilerin “lidere övgü, hasmına sövgü yarışı” üzerinden yürütüldüğü bugünkü sosyal - siyasî ortamda maalesef o da olmuyor.
Bize yeni bir kamu düzeni lâzım.