Çarşamba günü adlî yıl yine yürütmenin başı cumhurbaşkanı tarafından ve onun inşaatçı icracılığına yakışır bir mekânda açıldı.
Bol fahrî diplomalı ve cübbesi bol bir cumhurbaşkanı, açılışta iki yanına iki cübbeliyi aldı ve birlikte “adalet için” hayır duâ ettiler.
Bazı gizli din düşmanları yine kendi dinlerinde cezbe halinde idiler. Hem de “biz bu duâya ‘âmin’ demiyoruz, adlî yılın ‘hayırlı’ olmasını istemiyoruz” diyecek kadar!
Bazı laikçiler de olayı “laikliğe aykırı” olarak gördüler. Aslında gördükleri bir yönden doğruydu. Zira bilinen laiklik bu iki cübbelinin samimiyetsiz resmiyetle yan yana gelmesini engellemekle yetinirken 1925 ila 1950 arası uygulanan türden laiklik kamusal alanda duâyı tümüyle reddediyor.
Dinciler ise olayı “öze dönüş” olarak görüp gösterdiler. Hem de M. Kemal’in 23 Nisan 1920 Cuma günü Meclis-i Mebusan’ın Ankara ayağını cübbeli ve sarıklı hocalarla ve duâlarla açışını delil göstererek…
Biz olaya şu yönlerden baktık:
1. O açılışta bulunanlar arasında duâya dahil olmayı düşünmeyen birileri var mıydı? Varlarsa onların o sıradaki duygu ve düşünceleri nelerdi? ‘Amin’ dediler mi? Dedilerse ne anlama geldi? Daha da ilginci, duâyı yapan da bunları düşündü mü ve düşündüyse neler hissetti?
Onların bu duygu karmaşası ile 1997’de 28 Şubat Genelkurmay brifinglerine katılıp laiklik duâsına kendi dilinde “âmin” diyen siyah zemin üstü mavi-yeşil cübbelilerin içindeki duygu karmaşası arasında benzerlik var mıydı?
2. İki cübbe yan yana gelince 11 cübbe kadar yer kaplar mı?
Cübbe hakkı bulunan iki meslek mensubunun birbirine yakınlaşmasının yeri neresidir, ölçüsü nedir?
Meselâ yeni “Yargıtay imamı” yarın öbür gün “bizim baş hocamızın selâmı var” diyerek dosya takibi de yapar mı?
3. İki cübbe birbirini getirir mi götürür mü?
Diyanet İşleri Başkanı’nın cübbesi Yargıtay’ın bilinçli ve bilinçsiz adlî kusurlarının ne kadarını örter?
Yargıtay Başkanı’nın cübbesi camiyi siyasete teslim eden Diyanetin hatalarının ne kadarını örter?
4. İki cübbe bir olduğunda ortalarında duran cumhurbaşkanının hatalarının ne kadarı hangi süreyle örtülmüş olur? Örtüyü hangi cübbeliler grubu kaldırır?
Akademik cübbeliler ne zaman “ben de varım, ama örtmek için değil” diyecek?
Bir de Erdoğan’ın şu sözleri dikkatimizi çekti:
“Mahkeme kararları elbette herkes için bağlayıcıdır. Sistemin bu şekilde işlemesi hukuk devletinin en başta gelen şartıdır. Ancak bir kararın bağlayıcılığı başkadır, eleştirilmesi başkadır. Demokrasilerde, hukukun ve hakkaniyetin sınırları içinde yargı kararları da eleştirilebilir, tartışılabilir, üzerinde farklı görüşler ifade edilebilir. Hayatın ve yapılan işin tabiatı gereği, yargının verdiği kararı beğenen kadar beğenmeyen de çıkabilir.”
Bu izne de güvenerek, Yargıtay’ın cezacı hâkimlerine ve bilhassa eski 16. şimdiki 3. Ceza Dairesi’nin başkan ve üyelerine basitçe şunu soralım:
“Bir zamanların devlet katlarında en makbul cemaatinin aslında cemaat değil terör örgütü olduğu yolundaki yargı kararları yanlıştır” diyene “bu da fikirdir, fikre katılmasam da fikrin ifade edilmesine saygı duyarım” diyebilir misiniz?
Ya da “devletin her terörist dediğinin terörist olduğuna inanmıyorum, ben bazılarını sevmeye devam edeceğim” diyene “dilediğini sev kardeşim, suç değil ya” diyebilir misiniz?
Bunları şimdilik siz demeseniz de bizim dememize izin verir misiniz?
Milletin kalbini merak ediyor musunuz, edecek misiniz?
Biz etmiyoruz, etmeyeceğiz ve etmenize izin vermeyeceğiz.
İşte vicdan hürriyeti ve işte gerçek laiklik.