"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Örgüt ve Terör Örgütü farkı meselesi -2

Ahmet BATTAL
21 Kasım 2019, Perşembe
(Dünden devam…)

“FETÖ dâvâları”ndaki doğru yaklaşımın ne olması gerektiğini yakın tarihli bir Yargıtay kararı üzerinden incelemeye devam edelim: 

Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir. (Evik, Cürüm işlemek için örgütlenme, Syf 383 vd.) Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin “suç işlemek amacı” olması aranır. (Toroslu özel kısım syf. 263-266, Alacakaptan Cürüm İşlemek İçin Örgüt syf. 28, Özgenç Genel Hükümler syf. 280)

Ve işte şimdi bu cümlelerle birlikte kast meselesini konuşabiliriz. Terör örgütü üyeliğinden yargılanan kişinin, yukarıdaki ifadeyle, “katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi” ve bunun savcı tarafından ispatı şart. Üstelik bu iş varsayımla olacak iş değil. 

“Nitelik”ten kasıt, örgütün “örgütlenmiş cemaat” değil “suç örgütü” olması. “Amaçlar”dan kasıt da -PDY dendiğine göre- “hükümet darbesi”. 

Şimdi şu önemli ve hatta can alıcı soruyu soralım: “FETÖ üyeliği”nden ceza alanların mahkûmiyet kararlarında bu iki hususun ispatına dair delillerin zikredildiğini gören kimse var mı? Biz henüz görmedik!

Nitekim kararın devamı da aslında bu hatanın itirafını içeriyor. Şöyle: 

“Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Kuruluş, amaç, örgüt yapılanması ve faaliyet yöntemleri Dairemizin 2015/3 E. sy. kararında (Yargıtay’ın web sayfasında yayınlanan biçimiyle karar aynen böyle. Yani sanki bu konuda taa 2015’te bir karar verilmiş gibi göstermek için midir bilinmez, kararın dosya Esas sayısı verilmiş, ama Karar sayısı ve elbette tarihi zikredilmiyor!) anlatılan ve nihaî amacı, devletin anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören, fakat sözde meşrûiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında, örgütün sözde meşrûiyet vitrini olarak kullanılan katlarla irtibatlı olduğu anlaşılan ve fakat örgütün nihaî amacını bildiği, örgütle organik bir bağ kurarak hiyerarşisine dahil olduğu yönünde herhangi bir delil bulunmayan sanık hakkında gizli tanık “Kitap” tarafından verilen ifadenin başka delillerle desteklenmediği takdirde hükme esas alınamayacağı cihetle, örgüte müzahir derneğe üye olmak, sosyal medya hesabında takip ve beğenilerde bulunmak, protesto gösterilerine katılmaktan ibaret eylemlerinin, sanığın konum ve kişisel özellikleri de dikkate alındığında sempati ve iltisak boyutunu aşar nitelikte, silâhlı terör örgütü üyesi olduğunu ispat etmeye yeterli örgütsel faaliyetler olarak değerlendirilemeyeceği gözetilerek, atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde hüküm kurulması. Kanuna aykırı…”

Ve biz soruyoruz: Üç delille örgütün alt katında olduğunu anladığınızı beraat ettiriyorsunuz da altı delille orta kata koyduğunuzu ya da dokuz delille üst katta olanı neye dayanarak cezalandırıyorsunuz? 

Karardaki adıyla “meşrûiyet vitrini” sadece alt katta mı? 2013 öncesinde hükümetle direkt ve “en tepeden” görüşenler, selâm-mektup getirip götürenler, VİP’ten girip çıkanlar, “meşrûiyet vitrini”nin parlak ışıkları olarak hangi kattalar? 

Karardaki ifadesiyle bu örgütün, “amacı, devletin anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan” bir örgüt olduğunu, orta ve üst katlardakilerin “bildiğini varsaymak” ceza adaleti açısından yeter mi? 

Yoksa yine karardaki ifadesiyle bu örgütün “alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında” orta ve üst katlarındakiler için de yine karardaki ifadesiyle ve suçluluğun kanunî şartı olarak “Örgüte üye olan kimse(nin), bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket” etmesi ve bunun ispatı gerekli değil mi? 

Bu soruların cevabının “sadece suçlulara ceza verilen” yeni Yargıtay kararlarıyla en erken zamanda ve tek doğru şekilde verilmesi lâzım ki “masuma af” gibi saçmalıklarla uğraşmayalım. 

Okunma Sayısı: 4053
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Erkan

    21.11.2019 22:03:25

    Allah ebeden razı olsun, Sayın Battal.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı