Pazar günü Asya Kültür ve Medeniyet Derneği’nin panelinde yaptığımız konuşmada şunları da söylemiştik:
İyi yönetim ülkeyi olağanüstü hâle sokmayan yönetimdir.
İyi yönetim kendisi dışındaki sebeplerle kriz çıktığında da olağanüstü hâli en kısa zamanda bitirebilen yönetimdir.
Bir yönetim olağanüstü hâli bahane ederek muhaliflerini sindirmeye yönelik adımlar atıyor ve bile bile bir rejim krizi meydana getiriyorsa o yönetim iyi yönetim değildir.
Bir yönetim muhaliflerini dinsizlikle suçluyorsa hem “kötü yönetimdir” ve hem de “dini siyasetine alet edecek kadar kötü” bir kötü yönetimdir.
Türkiye’de -bizce öncesi de var, ama- 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü sonrası ve bilhassa 20 Temmuz KHK darbesi sonrası yaşananlar bunun net delilidir.
Kötü yönetime itiraz ve bunun değişmesini istemek her vatandaşın en normal hakkıdır.
Dini siyasete alet ettiği için kötü olan bir yönetime itiraz etmek ve dini siyasetine alet etmeyecek dindar demokratların iktidarı için gayret etmek ise samimî dindarlar için hak değil, vazifedir.
***
Son aylarda dünya genelinde bir savaş çığırtkanlığı var. Yükselen milliyetçilik dalgalarıyla birlikte devletler şahinlerin eline geçiyor ve herkes pençelerini göstermeye başlıyor.
Ve bu durum Türkiye’de ve benzeri ülkelerde, yöneticilerin, vatandaşlara “Şimdi muhalefet etme zamanı değil, oturun oturduğunuz yerde, yoksa suç işlemiş sayılırsınız” demesine sebep oluyor.
Hatta daha da ileri gidilerek kanunsuz suçlar ihdas ve icat ediliyor, gereksiz tutuklamalar fiilen muhalifleri sindirme, caydırma ve hatta cezalandırma aracı olarak kullanılıyor.
Oysa savaş ilânı da yabancı ülkeye asker göndermek de ancak TBMM kararı ile yapılır. Bunun sebebi muhalefetin de elini taşın altına sokmasını sağlamaktır. Aksi hâlde savaş “ülkenin ve devletin savaşı” hâline gelemez ve “iktidarın savaşı” olarak kalır. Bu bir “inşikak-ı asâ”dır.
Küresel ve yerel krizler Meclisi devre dışı bırakarak yönetilemez.
***
Pazar günkü panelle ilgili olarak Yeni Asya’da çıkan haber metninin altına Selami Şahin adlı takipçi şu mesajı yazmış:
“Ahmet Battal Hocamın ‘Biz Nur Talebeleri siyasete girmeyelim, iktidarın yanlışlarını söylemeyelim’ diyen dostlarımıza Allah basiret versin” sözleri iki farklı şeyi beraber kullanarak doğrunun yanında yanlışı da beraber sunmak olarak gözükmektedir. İktidara yanlışını söylemenin tek yolu siyasete girmek değildir. Hatta, iktidarıyla muhalefetiyle her iki tarafa yanlışını tam söylemek ancak siyasete girmemekle mümkün olur. Siyasete giren siyasî bir taraf olur. Biz Nur talebeleri siyasetle alâkamız ancak iman hizmeti çerçevesinde olur. İktidarıyla muhalefetiyle onlara doğru olanı göstermek için siyaset topuzuna ihtiyacımız yoktur.”
Galiba bilhassa “siyaset topuzları” kavramının Risalelerdeki anlamı (siyasî cereyanlar) ile ilgili olarak bir yanlış anlama var. Cevap vermeye çalışalım:
Siyasete girmek ile siyasetçilere nasihat etmek farklı şeylerdir.
Bir gazete bağımsız bir siyasî gazete ise yani bir siyasî partinin “angaje gazete”si değilse siyasete “girmiş” olmaz.
(Angaje gazete, kendisine ait bağımsız doğruları ve doğrultuları olmayan, partinin doğru dediğine “doğru” partinin yanlış dediğine “yanlış” diyen gazetedir. Bağımsız siyasî gazete ise hiçbir partiyi tercih etmeyen “tarafsız gazete” demek değildir. Tercih ettiği partiyi ve tercih gerekçelerini net ifade eden ve o partinin siyasetine yön vermeye çalışan ve gerektiğinde o partinin hatasını da köşelerinden ve hatta manşetten eleştirebilen gazete demektir.).
Yeni Asya angaje gazete değildir. (4 Mayıs 1999 tarihli Yeni Asya’nın birinci sayfasını internetten bulup bakmak yeterlidir).
Siyasetten çıkmak derken biz işte bunu kast ediyoruz: Siyasetin dışına çıkmak değil, siyasetlerin üzerine çıkmak, istikamet üzere durmak ve sözünü yüksekten söylemek…
Hak sözün kıymetini herkes her zaman anlamaz. Ama bir zaman gelir herkes anlar.
Tarihe not düşmek de budur.