Eskinin Gazi, şimdinin Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi’nin ceza hukuku profesörü İzzet Özgenç geçen gün TV5’te genel olarak yargının içinde bulunduğu durum ve “…öcü” dâvâları hakkında tebriki hak eden önemli açıklamalar yaptı.
Bazı cümlelerini alıp değerlendirelim:
“28 Şubat sürecinde bunların hepsine bir şekilde maruz kamış insanlarız, doğrudan veya dolayısıyla. Meselâ ben o zaman Tayyip Bey ile beraberdim. O zaman Tayyip Bey de bu sıkıntıları yaşıyordu. Şimdi neden aynı şeyleri yaşatıyoruz ki insanlara? Sorun burada. Kontrol bizim elimizde değil. Kontrol şu anda, açık söyleyeyim, bizim bilmediğimiz bir kişinin, kişilerin elinde. Ben, bunları açık açık, ulaştırmam gereken insanlara iletiyorum, konuşuyorum. Kimse benim bu söylediklerime itiraz etmiyor.”
Özgenç’in “kontrol kimde” sorusunun cevabı ile ilgili söyledikleri gerçekten önemli.
Öyle anlaşılıyor ki sarayda “birileri” var ve o birilerini Erdoğan’ın eski yol ve siyaset arkadaşları bilemiyor.
“Tek adam” rejiminin Türkiye’yi getirdiği nokta bu. Sadece bu bile parlamenter demokrasiye dönüş için yeterli sebeptir.
“Vakıfbank Yönetim Kurulu’nda görev yapan bir eski milletvekilinin, bir uçak yolculuğunun başlangıcında Türkiye’de yaşanan hukukî sorunlarla ilgili olarak benimle sohbet etmeye başladığı sırada diğer bir milletvekilinin uçağa gelmesi üzerine hemen sohbeti kesmesi, dikkat çekicidir. Aslında pek çok insanla birebir görüşmelerimiz olduğunda… Bakın bütün bu eleştirilerime rağmen ben, çok kişiyle bir arada olabiliyorum. Bir arada olduğumuzda konuşabiliyoruz. Konuştuğumuzda söylediğim hususlara bir eleştiri gelmiyor; ama bu insanlar, bu konuşulanların, yapılan yanlışların farkında olmalarına rağmen, sesleri çıkmıyor.”
Özgenç’e göre bunun en önemli sebebi, bu kişilerin bir şekilde elde ettiği statüleri veya menfaatleri kaybetmekten korkması.
Bizce bu korku Yargıtay ve Danıştay üyesi yüksek hâkimlerde ve hatta Anayasa Mahkemesi üyelerinde dahi var.
“Yanlışı dile getirmek zorundayız. Yanlışı dile getirmek, birine düşman olmak anlamına gelmiyor. Ben, kişilerin düşmanı değilim; ben, yanlışın düşmanıyım. Yanlışı dile getirmek zorundayım. Ben, bu kanunların yazımında görev yapmış bir insan olarak, bu kanunların uygulanması sürecinde yapılan yanlışları dile getirme konusunda kendimi görevli addediyorum, kendimi sorumlu addediyorum.”
Özgenç bu ifadeleriyle bu kanunların hazırlanmasında emeği geçmiş diğer ceza hukuku profesörlerine de en önemli görevlerini hatırlatmış oluyor.
Gerçekten, o sessiz profesörlerin, açık kanuna aykırılıklarla ortaya konulan adaletsizliklere ve zulümlere susmak suretiyle yaptıkları katkı da bir gün sorgulanacaktır.
Yarın devam edelim.