"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Utanç ve gurur duyduk…

Ahmet BATTAL
20 Şubat 2020, Perşembe
- Dedeciğim sen gençliğinde savcılık yapmıştın değil mi?

- Evet yavrucuğum.

- Medya savcılığı da yaptın mı?

- Evet, İzmir’deyken. O zaman adı “basın savcılığı”ydı.

- O zamanlardan yaşadığın ilginç hatıralar var mı?

- Olmaz mı benim güzel torunum. Bak birini anlatayım: O zamanlar ceza evleri şimdiki gibi değildi. Sanal buluşma yoktu. İnternet bağlantısı yoktu. Cezaevine sadece basılı gazete ve basılı kitap girebiliyordu.

Devlet, ıslah görevinin de bir gereği olarak tutuklu sanıkları ve mahkûmları okumaya teşvik ediyordu. Okul okumak için dışarı çıkmak isteyene özel izin verilirdi. Ayrıca ceza evlerinde kütüphaneler oluşturulmuştu. Hatta kütüphaneden çokça faydalanmak iyi hal ve erken tahliye sebebi sayılırdı.

Dün gibi hatırlıyorum. Bundan elli sene önceydi. Şimdiki Yeni Asya da o zamanların basılı gazetelerinden biriydi. Hatta o gazete ellinci yaşını doldurmak üzereydi ve bunun kutlamasını yapmaya hazırlanıyordu.

İşte o günlerde o gazetenin yazarlarından biri hakkında ihbar üzerine ilginç bir soruşturma açmıştık. Adını da unutamam, Hasan Muharrem Okur idi.

- Suçu neymiş?

- Aslında suç filan değil tatlı torunum. Cezaevine mahpuslara kitap gönderdiği için suç işlemiş olabileceğini düşünmüş ve kendisini ifadeye çağırmıştık.

- Gerçekten mi?

- Evet kızım, gerçekten. O dönemde böyle ilginç şeyler çok oluyordu.

- Şaşırtıcı. Peki bunu yaptığın için şimdilerde neler hissediyorsun.

- Biraz utanç duyuyorum. Çünkü kitabın ve hele bir Yeni Asya yazarının uygun bulduğu bir kitabın bilhassa mahpuslar için zararlı olduğunu ya da olabileceğini düşünmüşüz. Bundan utanç duyuyorum.

- Başka …

- Bir de elbette gurur duyuyorum. Hiç değilse takipsizlik kararı verdim ve saçmalığın büyümesini engelledim.

- Başka ne yapabilirdin ki?

- O dönemde, çoğu savcılar, ortada suç bile yokken, korkusundan; “ben dâvâyı açayım, hâkimler düşünsün” diyordu. Çoğu hâkimler de ortada delil filan yokken “ben mahkûm edeyim, başımdan atayım, Yargıtay adaleti sağlasın, o bozsun” diyordu.

- O günleri anlatan “Tarik” e-dizisindeki Adalet Bakanı’nın konuşması gerçek demek ki?

- Evet, maalesef gerçekti kızım!

Not: Bu yazıyı iki savcı için iki defa okuyabilirsiniz.

Okunma Sayısı: 3222
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdulkadir Turan

    20.2.2020 19:34:48

    Evet;bir nev-î şimdinin gelecekteki hali yahut şimdinin gelecekte nasıl olacağı noktasında,gerçekten düşündürücü bir yazı.Bi 20 yıl sonra;bugün yaşayan insanlar,şimdiki garabet örneklerini,torunlarına ya da çocuklarına veyahut ta çevrelerine anlattıklarında;belki de utanç duyacaklar.Ya da;en azından daha büyük bir şeyin önüne geçtikleri için de,kendileriyle gurur duyacaklardır.Bir ikilem yaşayacaklar ama gururla utanç arasında,bir yol çizmeleri gerekecek.Masumların icraatlarını eleştirip;onlara ceza vermekle utanç duyacak,öte taraftan,verdikleri kararla;olası bir sıkıntı ya da ciddi bir problemin önüne geçtikleri için de,gurur duyacaklar.İki kavram arasında gidip gelecekler,çevrelerine yaptıklarını anlatırken.Ve içlerini kemirmeye başlayacak yavaş yavaş kurtcuklar.Karar vermek zor ama sonucun olumlu olması için;beklemeye vakit olmayabilir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı