Bediüzzaman, Fatiha Sûresi’nin tefsirini yaparken aynı zamanda Kur’ânî olan kelimeleri zihnimize nakşeder. Yani, Arapça’yı, Kur’ân’cayı öğretir.
İşte Fatiha’nın temel kelime ve mefhumları:
“Elhamdü lillahı, Rabbil âlemin. Er-Rahman, Er-Rahim, Maliki yevmiddin. İyyake na’budu ve iyyake nestain. İhdinassıratel mustakım. Sıratellezine en’amte aleyhim, gayril mağdubi, aleyhim ve leddallin…
Hamd, Rab, âlemin, Rahman, Rahim, Maliki, din, nabudu, nestain, istiane, ihdina (Hüda, hadi, hidayet, ihtida), sırat, mustakım, Malik, Yevm, en’am, in’am, ni’met) gayri, mağdub (gadap, gazap):
El-hamdülillah: Meselâ, “Elhamdülillah” bir cümle-i Kur’âniyedir. Bunun en kısa mânâsı, ilm-i nahiv ve beyan kaidelerinin iktiza ettiği şudur: “Ne kadar hamd ve medih varsa, kimden gelse, kime karşı da olsa, ezelden ebede kadar hastır ve lâyıktır o Zât-ı Vâcibü’l-Vücuda ki, Allah denilir.”
İşte, “Ne kadar hamd varsa” el-i istiğraktan çıkıyor. “Her kimden gelse” kaydı ise, hamd masdar olup fâili terk edildiğinden, böyle makamda umumiyeti ifade eder.
Hem mef’ûlün terkinde, yine makam-ı hitâbîde külliyet ve umumiyeti ifade ettiği için, “her kime karşı olsa” kaydını ifade ediyor.
“Ezelden ebede kadar” kaydı ise, fiilî cümlesinden ismî cümlesine intikal kaidesi sebat ve devama delâlet ettiği için, o mânâyı ifade ediyor.
“Has ve müstehak” mânâsını, lillâh’taki lâm-ı cer ifade ediyor. Çünkü o lâm ihtisas ve istihkak içindir. “Zât-ı Vâcibü’l-Vücud” kaydı ise, vücub-u vücud, ulûhiyetin lâzım-ı zarurîsi ve Zât-ı Zülcelâle karşı bir ünvan-ı mülâhaza olduğundan, lâfzullah sair esmâ ve sıfâta câmiiyeti ve İsm-i Âzam olduğu itibarıyla, delâlet-i iltizamiye ile delâlet ettiği gibi, “Vâcibü’l-Vücud” ünvanına dahi o delâlet-i iltizamiye ile delâlet ediyor. İşte, Elhamdü lillâh cümlesinin en kısa manası. 1
Rab: “Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı ne yücedir” 2 âyetindeki Rabbül-âlemini tefsir ederken:
İşte, Kur’ân, şu âyette azamet-i kudret-i İlâhiye ve saltanat-ı rubûbiyeti öyle bir tarzda gösteriyor ki, güneş, ay, yıldızlar emirber neferleri gibi emrine müheyyâ. Gece ve gündüzü, beyaz ve siyah iki hat gibi veya iki şerit gibi birbiri arkasında döndürüp, âyât-ı rubûbiyetini kâinat sayfalarında yazan ve Arş-ı Rubûbiyetinde duran bir Kadîr-i Zülcelâli gösterdiğinden, her ruh işitse, “Barekallah, Maşaallah, Tebarekallah, Rabbülâlemin” demeye hâhişger olur. Demek, “Tebarekallah, Rabbülâlemin” sâbıkın hulâsası, çekirdeği meyvesi ve âb-ı hayatı hükmüne geçer. 3
Dipnotlar:
1- Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, s. 381. 2- A’raf Sûresi, 54. 3- Bediüzzaman, Sözler, s. 384.