Milletimizi, devletimizi fakir, perişan eden “yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, ihale ve döviz vurgunlarıdır.” Bunlar ancak meşrûtiyet/demokrasi, şeffaflık, murakabe, sorgulama ile önlenebilir.
“Allah, iman, Kur’ân, muhabbet, güven, kardeşlik” deyip gözümüzü kapatarak işleri oluruna bırakamayız, “murakabeyi, sorgulamayı, şeffaflığı, tedbiri, ihtiyatı” pratik hayatımıza yansıtmalıyız. Zübeyir Ağabeyin Risale-i Nur’dan istihraç ettiği, “hüsn-ü zan, adem-i itimat” prensibini işletmek zorundayız. Yani, herkes iyidir; ama, her ne olursa olsun, tedbir almalı.
Bu prensip, Alman atasözünde şöyle açıklanır: “Güven iyidir; ama kontrol daha iyidir!”
Okuma yazması olmayan, sistem ve kanunlardan da bilgisi olmayan kırsalda yaşayan birisi ile bilgili bir vatandaşın devlet kapısına müracaat ettiğini düşününüz. Kim işini rahatlıkla halledebilir? Hangi hamiyet sahibi memur kırsaldan gelen ve etrafına bön bön bakanın peşine düşer ve işini görür? Başından savmaya çalışır, öyle değil mi? Ama, hakkını, hukukunu, yol, yordam bilen ise, işini kısa zamanda gördürür!
Aslında yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet ve resmî vurgunlar da hak ve hürriyetlerimizi aramaktan, hukukumuzu bilmekten geçmez mi?
Yöneticileri, hizaya getirmenin sırrı, “Mamehuran hırsızlarını tövbekâr ve sofi eden” bu sırdır:
“Başkasına itimat etmeyen nefsiyle teşebbüs eder. Size bir misal söyleyeceğim: Siz göçersiniz. Göçerin malı koyundur; o işi bilirsiniz. Şimdi herbiriniz, bazı koyunları bir çobanın uhdesine vermişsiniz. Halbuki çoban tembel ve muavini kayıtsız, köpekleri değersizdir. Tamamıyla ona itimat etseniz, rahatla evlerinizde yatsanız, biçare koyunları müstebit kurtlar ve hırsızlar ve belâlar içinde bıraksanız daha mı iyidir; yoksa onun adem-i kifayetini bilmekle nevm-i gafleti terk edip, hanesinden her biri bir kahraman gibi koşsun, koyunların etrafında halka tutup, bir çobana bedel bin muhafız olmakla, hiçbir kurt ve hırsız cesaret etmesin, daha mı iyidir? Acaba Mâmehuran hırsızlarını tevbekâr ve sofî eden şu sır değil midir?” (Age, s. 45-46)
Çünkü, “Meşrûtiyet (demokrasi) ile sû-i istimâlâtın ekser yolları münsed (setlenmiş, kapalı); istibdatta ise açıktır.” (Münâzarât, Enstitü/internet, s. 39)
Bugün de aynen yaşanan bu hal-i rezilaneden, “Reisleriniz malınızı ceplerine indirip hapsettikleri gibi, akıllarınızı da sizden almışlar veya dimağınızda hapsetmişler.” (Tarihçe-i Hayat, s. 77-78) gerçeğinden hareketle “akıl ve mallarımızı” müstebitlerden kurtarmaktan geçer!