Müslümanların temel problemi: İlerleme, terakki, kalkınma, huzur ve mutluluğun kaynağı Kur’an ve Sünnet-i Seniyye’nin Hürriyet/ meşrûtiyet/ meşveret gibi İslâmî mefhumları bilmemesi, benimsememesidir. Hatta itiraz edip karşı gelmesi ve hatta hatta kabul etmemesidir!
- Kahir bir ekseriyetimiz gözlemliyoruz ki, nerede hürriyet, meşrûtiyet/ demokrasi/ (seçim, şeffaflık, sorgulama) varsa orada ilerleme, gelişmişlik, zenginlik, insan hak ve hürriyetleri, adale/ hukuk, düzen vardır…
Nerede istibdat-veya yalnızca ferdi istişare-varsa orada fakirlik, kargaşa, kaos, zulüm, açlık, yolsuzluk vardır…
- Bediüzzaman, geri kalmamızın altı sebebinden birisi istibdattır, diktatörlüktür, riyaset-i şahsiyedir. Fert, aile, toplum ve İslâm âleminin temel problemi Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin Hürriyet/ meşrûtiyet/ meşveret/ demokrasinin yokluğudur.
- Aydınlarımızın, hatta dindar ilim ehli bile, hürriyetin imanın özelliği olduğunu bilmiyor. Bir kesimimiz halâ demokrasiye küfür rejimi, sayıyor.
- Kur’ân ve Sünnet baştan ayağa insan hak ve hürriyetleri, demokrasi, şeffaflık iken; İslâm diktatörlüğe müsait zannediyor!
- Avrupa bizi kapısında bekletiyorsa, insan hak ve hürriyetleriyle demokrasinin olmamasındandır.
- Ve Avrupa’da bazı çevreler, “İslâmiyet demokrasi ile bağdaşır mı?” endişesi içinde.
Oysa, İngiliz filozof Bernard Shaw: “Demokrasimizin bir adım ötesi İslâmiyettir” der.
Şu halde şöyle sormalı: Demokrasi İslâmiyetle ne kadar bağdaşır?
Bediüzzaman’ın en büyük mücadeleyi, din/iman, vicdân, fikir, ilim ve diğer hak ve hürriyetler, meşrûtiyet/meşveret hakkında vermiştir.
O, Kur’ân ve Sünnet’e dayanan hürriyetin çeşitli tanımlarını yaparak ispat ve izah eder. Zihnimize takılan bütün sualleri cevaplandırır. Yani, İslâm ilimleri literatüründe geçen bütün kelime ve mefhumları Risale-i Nur’da kullanır, açıklar, izah ve ispat eder. Boşlukta bırakmaz. Risale-i Nur, başta Esma-i Hüsna olmak üzere baştan sonra bunlarla doludur. O zaman, ona, “anlayarak ve kabul ederek okumak…
Anlamak, akılla ilgilidir. Kabul etmek ise, kalble... Anlamak başka, kabul edip uygulamak başkadır. Anlarız (anlamayabiliriz de), ama, kabul etmeyebiliriz ve uygulamayız. Tıpkı, günah ve kötü alışkanlıkları bile bile işlememiz gibi.