"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zulmün tokatları peşin gelir

Ali FERŞADOĞLU
20 Haziran 2020, Cumartesi
Dünyevîlerin adaletinden kaçmak mümkün ise de, bu dünyada bile İlâhî adaletten hiç kimse asla kaçamaz.

“Haksızlık, zulüm ve adaletsizliğin” cezasının dünyevî kısmını “adalet-i mutlaka” çerçevesinde bu dünyada da görürüz… Ne var ki, kimi zaman gafletle bu tokatların nereden geldiğinin farkına bile varmayız.

Allah, kâinatı “adalet” üzerine bina ettiğini, tanımına bakınca bile anlarız: “Adalet herşeyi yerli yerine koymaktır.” Kâinatın bir ucundan diğer ucuna “Âdil” ve mezkûr isimler tecelli eder…

Âdil isminin yansımalarını düşünürken, adaletin iki kısma ayrıldığını nazara almalıyız: Biri müsbet, diğeri menfi adalettir. Sözgelimi, insan, aslan, kedi, kuş gibi varlıklarına ruhlarına münâsip ölçüde beden ve duygular verilmesi de adalettir. Diğer taraftan, zulmeden insanlara, varlıklara kısmen cezâ verilir, adâlet tecelli eder.

Müsbet adalet, hakkı sahibine vermektir. Bunun tecellîleri dünyada açıkça görülmektedir. Çünkü, herşeye istidat lisanı ile olan taleplerine cevap veriliyor.

Bir çocuk kelebeği veya sineği öldürür, fıtrî adalete muhalif hareket eder. Az sonra düşer, başı yarılır ve kanı akar. Adâlet yerini bulur. Veya, bir aslan, bir ceylan yavrusunu parçalar, haksızlık eder. Çünkü onun yiyeceği leşler ve artıklardır. 

Bir avcı da onun yavrusunu vurur; adâlet eder... İlâ âhir...

“Adalet, haklı olana hakkını, suçlu olana cezasını vermektir.” Esma-i Hüsna’dan birisi “Âdil”, diğeri “Hak”tır. Bunlar direkt adalete bakar. “Rab, Hakim, Cebbar, Şediül’ikab, Seriü’lhisap” gibi onlarca Esma-i Hüsna dolayısıyla “adalete” bakar.

Biz farkına varamazsak da, canlılar ve şuurlular arasında da adalet hükmünü icra ediyor. 

Herkese bu dünyada da yaptığının karşılığı mutlaka verilir:

“Meselâ, bir çocuk, eline aldığı bir kuş veya bir sineği öldürse, şeriat-ı fıtriyenin ahkâmından olan hiss-i şefkate muhalefet etmiş olur. İşte bu muhalefetten dolayı düşüp başı kırılırsa müstahak olur. Çünkü, bu musîbet o muhalefete cezadır. Veya dişi bir kaplan, öz evlâtlarına olan şiddet-i şefkat ve himâyeyi nazara almayarak, zavallı ceylânın yavrucuğunu parçalayarak yavrularına rızık yapar. 

Sonra, bir avcı tarafından öldürülür. İşte, hiss-i şefkat ve himâyeye muhalefet ettiğinden, ceylâna yaptığı aynı musîbete mâruz kalır.” (Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, s. 64.)

Okunma Sayısı: 4068
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı