"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hayatı okuma diploması (5)

Ali HAKKOYMAZ
23 Ağustos 2019, Cuma
Said Nursî ne yapıyordu?

Okulların aksine; hayatı, düşünmeyi, gayreti bir elbise gibi giyinmişti. Hayret makamına kurmuştu tahtını. 

O kendine bir dünya kurmuştu. Kimseyle bir derdi yoktu. Hakikat her kapıyı çalsın istiyordu. 

Sıkı durun... Kimlik bile almadı uzun müddet. Ne yapacaktı ki kimliği! Her ân kim olduğunu kendine soran biri kendi kimliğini kendine veriyordu zaten. Öyle ya sıradan biri değildi ki... Hayatın her ânını içine çekiyordu. 

Ziya Osman Saba’yı hatırladım:

“Çek bu havayı ciğerlerine iyicek;

Bu rüzgâr her zaman böyle esmeyecek. 

(Tevafuk ki bu mısraları yazarken, balkondan giren rüzgâr alnımı, yüzümü okşayacaktı.) 

Yine aynı şair nefeslerini duymayanlara bir hatırlatmada bulunur:

Alıp verdiğin her nefes;

Birbirinden mukaddes...”

Öleceğinin çok çok farkındaydı. Adımları kıymetliydi. Her nefes hazineydi. “Hayat zannettiğin halât bulunduğun ândır.” diyen hatta ân-ı seyyâle diyenleri de hatırlatan biri, bir ânını ıskalar mıydı! 

Hayat ândır;

Yaşadığın ândır!

İşte o farkındaydı; yolda olsa da olmasa da “yolda” olduğunun...

Ah, ne çok unutuyorum;

Bir ândan ötekine yolcu olduğumu... dememekti niyeti.

Onun şu sözü vakitleri avucunuzun içine koymak değilse ne: “Öyle ise hakikî ömrünü bulunduğun gün bil.” Bil de kolların her daim sıvalı ola... Hep bir işinin olabileceğini bil. Gafletini biraz törpüle, emellerini uzatıp durma da şu gün gün kısalan ömrünle ve hatırlamak istemediğin ölümle barış biraz. 

Artık düşünmeden yaşamayı sürdürmek moda mı alışkanlık mı -böyle bir şey- oldu işte! 

Ve yani ki ne kalırdı insandan düşünceyi çıkardığımızda! Düşün(e)meyenler düşünenden rahatsız olur ya... kendisinden de efkârsızlar “efkârlanıyordu.” Ve şimdi oralardan geldik mi buralara. Okuyalım bakalım efkârımız ne hâl, vaziyette:

Efkârın Ölümü

Kentsel dönüşüm...

Yollar, köprüler...

Bedâva diplomalar...

Reklâmlar, diziler...

Şişirilmiş bilgiler...

Kanser ilâveli ekmekler...

Tıkış tıkış yollar... medeniyet; ha!

Sanki derde derman... Adım başı hastaneler... 

Önlüğünü savuran doktorlar...

Nöbetçi eczaneler...

Adalet sarayları falan...

Deli Dumrul misali vergiler...

Boyalı, maskeli yüzler...

Okunsun bitsin diye... Ortak okunan ezanlar...

Ölümüne ve torunlara vadeli... evler, arabalar, eşyalar...

Kuşları görmeden yaşamalar...

Gülleri görmeden geçmeler...

Sonu belirsiz koşmalar...

Nefes nefese bir koşu...

Ölümü unutan faniler...

Kelime yok, kitap yok, kalem yok!

Belki karnımız da tok...

Açlıktan ölüyor efkârımız!

O bu âlemi bir laboratuvar olarak görüyordu. Birkaç gün içinde dağılacak bir fuar alanının dikkatli seyircisi idi. Varlığın bir Var tarafından tarafın bir hedaya olduğunun çok hem de pek çok farkındaydı. 

Bu Said Nursî idi ve tefekkürün unutulduğu bir çağda tefekküre itibar kazandırmıştı. 

Kendisini Hakikat Mektebi’ne ebediyen talebe olarak kaydeden birinden de beklenen bu olabilirdi.

Okunma Sayısı: 1591
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı