"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Muhabbet mahlûkatın ortak dilidir

Ali Rıza AYDIN
05 Eylül 2019, Perşembe
Bediüzzaman, “Muhabbete en lâyık şey muhabbettir.” 1 diyor.

Bir defa, bunun altını kalın bir çizgi ile çizelim; ardından da konumuza girelim.

Bazı insanlar, bulundukları atmosferden sıkılmış, sıkışmış; kimileri ise boşluğa düşmüş, hakikatli bir adres arıyor olabilirler.

Bu ve buna benzer durumlarda, eğer dikte edici olmaz, müsamahalı davranır, kucaklayıcı olunursa; umulur ki, birçok insana yeni bir kapı, bezm-i muhabbet arayan kimselere yâren olmak mümkündür.

İlişkilerde ya da takınılan tavırlar esnasında, Âkif’in şiirinde yer alan, “Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum!” mısraını hatırdan çıkarmamak gerekir.

İnsanlar dikteye pek gelmiyor. Empoze ise, ürkütmeye yetiyor.

Bunun yerine, muhabbetle yaklaşmak, kardeş kardeş kucaklaşmak sımsıcak bir yol olur. Çünkü muhabbet ile insan ruhu, kederlerden, hüzünlerden hatta endişeden kurtulur. Neşe ve huzura kavuşur.

Biz, “Muhabbet fedaileri” değil miyiz?

Muhabbetin ise aslı, esası, insanların birbirini herhangi bir hesap kitap peşine düşmeden, Allah için sevmesi.

Efendimiz (asm), hadis-i şeriflerinde:  “Amellerin en üstünü Allah için sevmektir” 2 buyuruyor.  

Bu anlayış, şahsî ve çevre münasebetlerinde esas maksat olmalı ki itici, ötekileştirici değil, cezb edici olunsun.

Muhabbet, yani sevgi, her mahlûkun anladığı ortak dil; çehreleri buruşturan pek çok derdin ilâcı.

Zaten sevdiğini, Allah için sevenler; “sevmek nedir?” sorusunun cevabını bilirler. Bilmeyenler, cemiyette, tuz buz olur giderler!

Dostluk, bağlılık hissi, sevgi; hatta aşk olarak da tanımlanan muhabbet, öyle ucuz bir şey değil. Bunun için insanoğlu ne çok köprülerden geçiyor.

Hâl böyle olunca:

Şu dört günlük fanî dünya, üzmeye, üzülmeye değmiyor.

Bizim olan ne var ki, bir türlü paylaşamıyor, birbirimizi hırpalıyor; düşman sevindiriyoruz?

Maksat hayır, niyet doğru olunca, hangi şey, kardeşleri yollarından alıkoyabilir ki?

Madem öyle: Varlığının, varını; bugün ile yarını daima göz önünde bulundurmak, ona göre adım atmak gerekir.

Dipnotlar:

1. Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, s.86. 

2. Nesâî, Sünnet, 2.

Okunma Sayısı: 1326
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı