Risale-i Nur’da özellikle dikkatimi çeken hususlardan biri de Bediüzzaman Hazretlerinin, “Kebair” yani büyük günahlardan bahsederken kullandığı ifadelerdir.
Bediüzzaman, Risale-i Nur’da özellikle müslümanın tanımını yaparken ve aslında içinde bir kurtuluş reçetesi bulunan şu cümlelere yer veriyor:
“Feraiz-i diniyesini bilen ve işleyen ve kebairi terk ve günahları işlememek için nefis ve şeytanla mücahede eden müttaki müslümandır.”
Burada geçen “Kebair” kelimesi “büyük” manasına gelir. Şeriat ve dini literatürde “büyük günah” olarak tabir edilir. Özellikle bu zamanda, hususan gençlerin çevresini saran günah şelalesinin içinde ıslanmadan durması gerçekten çok çok zor bir durumdur. Bu zamanda günahlar artık öyle alenen ve açık ve rahat bir şekilde işleniyor ki, artık insanlar ona alıştılar.
Bediüzzaman Hazretlerinin, Risale-i Nur’da bahsettiğimiz bu durumdan söz ederken kullandığı kelimeler gerçekten insana ümit kapılarını açıyor. Bediüzzaman, “Kebairi terk etmek” diyor. Hulusi ağabeyin mektubunda yer aldığına göre, Üstad şu tavsiyelerde bulunmuş: “Beş vakit namazını tadil-i erkan ile vaktinde kıl, yani başka ibadete gücün yetmez. Namazın nihayetindeki tesbihleri yap, yani başka zikri yapamadım diye teessüf etme. Yedi kebairi terk et çünkü sağairi arayacak zamanda değiliz. İttiba-ı sünnet et, zira bu zamanda arkasında gidilecek ve harekatı taklide değer saf, halis ve muhlis bir hâdi -ki o da seni yine bu yola götürecektir- malesef bulamayacaksın.” (Barla Lahikası, “Şu fıkra Hulusi’nindir” başlıklı mektup)
Bediüzzaman Hazretlerinin şu müjdesini de hatırlayalım: “Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen kurtulur.” (Kastamonu Lah.)