Zerrelerden gezegenlere, hayatımızdan ölümümüze, maddî cesedimizden manevî azalarımıza kadar her şeyin sahibi ve maliki Malik-ül Mülk olan Allah’tır.
Ve bütün bunların varoluşlarından, ölümlerine kadar, yaşadıklarına dair delil ise varlığı mutlak olan zamandır. Çünkü zaman olmazsa hiçbir şey kayıt altına alınamaz.
Zaman, günün 24 saati ile sınırlı olmadığını Üstadımız şöyle ifade ediyor: “Şu dünyada zamanın fena ve zeval-i eşyadaki tesiratı gayet muhteliftir” (Lem’alar, s. 35)
Zaman, güneşin doğup batması, ayın hareketiyle tesbit ediliyor. Demek oluyor ki, bu zaman olayında insanoğlunun, hiçbir dahli ve değişiklik yapmaya gücü yoktur.
Zamanın da sahibi Allah’tır. Mülkünde istediği gibi tasarruf ettiği gibi “zaman”da da istediği gibi tasarruf eder. İsterse “Basıt” ism-i celiline göre genişletir, isterse “Kabıt” ism-i celiline göre daraltır.
“Evet, Bâki-i Hakikî’nin muhabbet, marifet, rızası yolunda bir saniye bir senedir. Eğer O’nun yolunda olmazsa, bir sene bir saniyedir.” (Lem’alar, s. 36)
“…Bast-ı zaman sırrıyla çok seneler hükmünde olan birkaç dakikalık zaman-ı Mi’rac, bu hakikatin vücudunu ispat eder ve bilfiil vukuunu gösteriyor. Mi’racın birkaç saat müddeti binler seneler hükmünde vüs’ati ve ihatası ve uzunluğu vardır. Çünkü o Mi’rac yoluyla beka âlemine girdi. Beka âleminin birkaç dakikası, şu dünyanın binler senesini tazammun etmiştir. Hem şu hakikate bina edilen beyne’l-evliya kesretle (evliyalar arasında çokça) vuku bulmuş olan “bast-ı zaman” hadiseleridir.” (3. Lem’a)
Risale-i Nur’un telifinde de bu bast-ı zaman hakikati çok defa vukua gelmiştir.
Sokrat, Farabi, İbn-i Sina, Eflatun gibi dünyanın en ünlü felsefecilerinin hayatlarını adadıkları, fakat içinden çıkamayıp boğuldukları “Ene” bahsi gibi son derece müşkül bir tılsımı Üstad Hazretleri’ne “Onları gark eden madde benim topuğumu bile ıslatmadı” diyecek kadar kolaylıkla, sadece beş saat gibi kısa bir zamanda yazdırılan Otuzuncu Söz, herkesin anlayabileceği şekilde yazdırılarak, bast-ı zaman hadisesinin bir örneği olmuştur.
On Dokuzuncu Mektup, Külliyatın en uzun Risalesi olmakla beraber nurun bir kerametidir. Asr-ı Saadete ait, Peygamber Efendimizin (asm) üç yüzden fazla mu’cizesini, yer, mekân, kişiler ve olayların künyeleriyle, örneklerin verildiği ve hiçbir kitaba müracaat etmeden, üç dört gün zarfında günde iki üç saat çalışarak on iki saatte telif edilmesi, inayetden başka nasıl tarif edilebilir?