Demokrat Parti’nin çıkışından (1946) bugüne gelişine kadar, başından geçenleri daha önce anlatmaya çalıştık. Ve bu antidemokratik olaylar sonucunda denklem kuracak olursak kendimize şu soruları sorup, cevabını bulmamız lâzım.
Hedefte, neden hep Demokratlar olmuştur?
Neden Demokratları bölmeye çalışmışlardır?
Yapılan ihtilâller, neden Demokratlara karşı yapılmıştır?
Demokratlardan başka, liderini, başbakanını, bakanlarını şehit veren parti var mıdır?
Nedenler, niçinler o kadar çok ki...
Demokratlar, ferdin hürriyeti ve adalet önünde eşitliği, hukukta güven, gelir dağılımda eşitlik, vatandaşını koruyup kollama, başta AB olmak üzere ülkenin menfaatine olan işlere imza atması sayılabilir. Din ve vicdan hürriyetinin teminatı olup, refahı halka yayması da önemli.
Kalkınmanın sağlandığı, esnafın, çiftçinin ürettiği ve alın terinin karşılığının tam verildiği, öz sermayemizle kurulan barajlar, köprüler ve en önemlisi de dünyadan gıda maddesi ithal etmeyen ülkelerden biriydik.
Bunlar hayal değil, rahmetli Menderes ve Demirel’in tek başına iktidar oldukları dönemlerde böyle idi.
Pekâlâ; böyle bir idareyi kimler istemez ve neden istemez?
Hürriyet ve adaletin neticesinde meydana gelecek dini yaşayış, fikir ve vicdan hürriyeti sonucunda gerçek yüzlerinin ortaya çıkmasından korkan, tek partili diktatör bir yönetim arzulayanlar Demokratları istememişler.
Bediüzzaman, Münâzarât adlı eserinde; “.... Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet“ diyerek, konuyu en veciz bir şekilde izah etmiş.
Demek Bediüzzaman’ın “Nur Talebeleri Demokratlara nokta-i istinat olmalı” derken siyasetten ziyade, hürriyetin parlaması ve onun neticesinde de imanlı bir toplumun meydana gelmesini istemiştir.
Son yıllarda ülkemizin içine düştüğü kaosun sebebini, bu günlerde arayanlar, hata ederler. Bu günlere nasıl gelindiğini anlamak için Demokratların başına gelenlere bakmak yeterlidir.
Resmî ideoloji mensuplarının muvaffak olabilmesi için önlerindeki “Demokrat” engelinin kaldırılması gerekiyordu.