Risale-i Nur, her ne kadar bu asırda intişar etmiş ise de, meydana geleceği hakkında birçok imam, müçtehit, mücedditler ve şeyhler çok önceden son asrı aydınlatacak bir hizmetin olacağını çeşitli vesilelerle dile getirmişler.
İmam-ı Rabbani (ra) “Eski zamanda, büyük zatlar demişler ki; Mütekelliminden ve ilm-i kelâm ulemasından birisi gelecek, bütün hakaik-i imaniye ve İslâmiyeyi delâil-i akliye ile kemal-i vuzuh ile ispat edecek.” (Zaman ispat etti ki o adam, adam değil Risale-i Nur’dur.) diyerek, Risale-i Nur’a işaret etmiştir.
Güneşin doğmasına yakın ortalık nasıl yavaş yavaş aydınlanmaya ve karanlıktan kurtulan eşyaların da belli olmaya başladığı gibi, Risale-i Nur’un intişar zamanı yaklaştıkça da belirtiler daha çoğalmaya ve netleşmeye başlamıştı.
İşte bu durumu da o zamanın ehl-i kalp ve mübarek zatları hiss-i kalb-el vuku ile hissetmeye başlamışlar.
Bunlardan biri, Gavs-ı Hizan Seyyid Sıbgatullah’ın halifesi olan Abdurrahman Taği Hazretleri’dir.
“Bediüzzaman o zamanlarda dokuz-on yaşlarında olduğunu ifade etmektedir. O zamanlar Abdurrahman Taği, Nurslu talebelere bilhassa küçük Said’e çok alâka ve iltifat gösterir, geceleri yatarken üzerlerine örtermiş. Nurslu talebelerin içinden birisinin İslâmiyete çok büyük hizmetler edeceğini ifade eder, onun için bu kadar alâka gösterdiğini söylermiş” (SON ŞAHİTLER 1-26)
Üstadın duasına mazhar olmuş, bir başka ehl-i kalp te “Isparta’nın mühim bir âlimi “Topal Şükrü Efendi’dir.
“Allah rahmet etsin ve kabri pür-nur olsun, Topal Şükrü Efendi namında ehl-i kalp ve Isparta’nın bir medar-ı fahri olan zatın kerametkarane buraca meşhur bir şiirini gördüm, getirip arkadaşlarıma gösterdim. Bu zat, dalaletli zamanımızdan bahsettiği gibi, harb-i umumiden de bahsediyor.
“Aferin çarha ki çattırdı kuduzu, kuduza
Yani bütün dünya kâfirlerini birbirine musallat ettirdi.
Müşteri kalmadı, din indi ucuzdan ucuza.
Yani o asrın çarşısında alış-veriş dinsizlik elinde olacak, dinsizlik hükmedecek, din gayet ucuza düşecek ve İslamın şeairi gizlenecek.
Şimdi benim kanaatim geliyor ki, bu zat, otuz üç senesinden sonra Risale-i Nur’u Isparta’nın imdadına çağırıyor.
“Ey avn-i şeriat! Ey Muhyiddin yetiş” diyor.
Yani vefatından takriben otuz üç sene sonra şeriata ve dinin şeairine, Isparta’ya yetişecek bir nuru çağırıyor.
Cenab-ı Hak duâsını kabul etmiş ki, vefatından otuz-kırk sene sonra Risale-i Nur o vazifeyi yapmış.” (SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBİ)
Üstadın bir başka şeyhten ise şöyle bahseder: “Silsile-i İlmiyede bana en son ve en mübarek dersi veren ve haddimden çok ziyade şefkatini gösteren, Hazreti Şeyh Muhammed-i Küfrevi (ks) nun hülefasından Alvar’lı Hoca Muhammed Efendi’ye ve ihvanlarına çok selam ve arz-ı Hürmet ederim.” (BARLA LÂHİKASI)
Birçok ehl-i kalp veli zatlar, alimler ve şeyhler, aldıkları ilim ve ilham ile Risale-i Nur’un zuhurundan yıllar önce, zamanımızın dehşetini gördükleri gibi, bu dehşetle mücadele edecek olan Risale-i Nur’dan da haber vermişler.