7 Ocak 1961 yılının o soğuk kışında bir cemre gibi toprağa düştü terzi Mehmet Oğuz.
Aramıza bir kahraman geldi diye soğuk toprak ısındı, ehl-i kubur sevindi. Sorgu melaikeleri olan Münker ve Nekir ona yol gösterdiler, yürüdükçe yollar genişliyor, nurlanıyordu. Cennete girdi inşallah, çünkü şehitler öldüklerini bilmezler diyor Resulullah (asm).
Terzi Mehmet’i karakola götürdüler, suçu; dükkânında Risale-i Nur bulundurmak, onları okumak ve başkalarının da imanlarının kurtulmasına yardım etmek. Bu suçtan dolayı işkence ile şehit edildi.
Mehmet Oğuz’un dünyadaki vazifesi bitmişti, peki onu ahirete gönderenlerin vay haline. Mehmet Oğuz, dünyadaki vazifesini bi hakkın yerine getirmiş olmanın huzuru içinde Üstadına kavuştu. Oysa yaklaşık üç yıl önce yine Risale-i Nur dâvâsından yaklaşık altı ay, üç abisi ile (Said Büker, Ali Özdin, Mehmet Tokyay) beraber hapis yatmış, rahmetli Bekir Berk’in akıllara hayranlık veren müdafaasıyla beraat etmişlerdi.
Sütten ağızları yanmıştı, ama bu onları dâvâlarından vazgeçiremedi, Süfyan ile mücadelelerine devam etmişlerdi. Şöyle yazıyordu suç dosyasında: “Laikliğe aykırı olarak devletin temel nizamlarını yıkmak için dini ve dinî hissiyatı alet ederek propaganda yapmak ve telkinatta bulunmak…” ne demek oluyorsa.
Hapisten sonra 1960 ihtilâlinin bütün kasvetinin memleketin üzerine çöktüğü günlerde bile hizmete devam kararlarında bir eksilme olmadı. Mahkemeden beraatlarına ve kitaplarının iadesine hazmedemeyen komiser Şükrü, “Hakkında takibat var” diyerek Mehmet Oğuz’u tekrar karakola çağırır. Ve karakolda şiddetle dövülerek şehit edilir.
İhtilâl hükümeti o meş’um ve menhus komiseri üst rütbeyle terfi ederken, Şehit Mehmet Oğuz da zalimlerle Mahkeme-i Kübra da hesaplaşmak üzere Cennet köşklerine çoktan terfi etmişti.
Rabbim rahmet eylesin, bizlere de rahmetlinin kararlı ve istikametli yolundan ayırmasın. Âmin.