Hükûmet, kendisine yönelik son gelişmeleri “Amerika ve İsrail’in oyunu” olarak görüyor. Gerçi Başbakan’ın Amerikan Büyükelçisi çektiği reste karşı, Ricciardone’nin ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın ard ardı yaptığı “Türk yetkililerin itibar etmedikleri derinden rahatsız edici temelsiz saldırılar ve yanlış suçlamalar” açıklamalar Dışişleri tarafından “tatmin edici” bulunarak konu kapatılmak istendi.
Ancak siyasî iktidar cânibi, Amerika ve İsrail adına “hükûmete kumpas” söylemi ve lansesiyle kamuoyunu yönlendirme çabasından vazgeçmiş değil.
Halbuki işin gerçeği, AKP iktidarında ABD ve İsrail’le ekonomik, siyasî, askerî işbirlikleri arttırıldı.
Bu meyanda Ankara’ya gelen İsrail Başbakanı Ehud Olmert’le mutabakata varılıp, 15 Temmuz 2004 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararıyla, GAP’ı, KOP’u (Konya Ovası Sulama Projesi) ve Tuz Gölünü içine alan, tarımdan tohumculuğa, sulamadan hayvancılığa, kimyadan enerjiye, telekomünikasyondan turizme, güvenlik ve çevre teknolojilerinden pazarlama ve danışmanlığa kadar oldukça geniş bir alanı kapsayan işbirliğinin geliştirilmesine dair “Türkiye - İsrail II. mutabakat zaptı” imzalandı.
Buna İsrail’in işgalinde “başkent” saydığı Kudüs’te 5-7 Mart 2007’de imzalanan “Türkiye-İsrail III. mutabakat zaptı” eklendi. İsrail’le savunma sanayii, ticarî ve ekonomik işbirliği daha da derinleştirildi.
“ONE MİNUTE”DEN SONRA…
Gerçek şu ki özellikle Başbakan’ın Davos’taki “one minute” çıkışıyla kamuoyuna “İsrail karşıtı” imajı pompalanırken, perde altında İsrail’le ilişkiler ve işbirliği daha da arttırılarak tam gaz sürdürüldü.
Bunların başında, İsrail’in Ankara’nın onayıyla Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyesi yapılması geliyor. Filistin halkının, Arap ve İslâm dünyasının, Batı Şeria işgalini, zulüm ve soykırımını nazara verip İsrail’in yaptıklarının OECD taahhütlerine aykırı olduğuna dikkat çekerek Ankara’dan İsrail’i “veto etmesi” çağrısına rağmen, Mayıs 2010’da örgütteki tek Müslüman üye olarak Türkiye İsrail’in OECD üyeliğine itiraz etmedi.
Bununla da kalınmadı; “Bulut Sütunu” saldırısıyla binlerce sivili, çocuğu, kadını acımasızca katleden İsrail’le İskenderun’un Limakport Limanı’ndan Mavi Marmara’nın çekildiği İsrail’in Hayfa limanına Türkiye’nin en büyük tır filosuyla ro-ro seferleri törenle başlatıldı. Medyada “Türkiye ile İsrail’in denizden birbirine bağlandığı” ilân edildi.
Böylece Başbakan’ın Kahire’de İsrail’e veryansın ettiği günde, MİT Müsteşarı ile İsrail istihbaratı Mossad’ın şefi arasında işbirliği anlaşması imzalandı. Suriye üzerinden Ortadoğu’ya transit ticaret yolunu kapatan Ankara, Körfez ülkelerinden Ürdün’e, Bahreyn’den Suudî Arabistan’a, Yemen’e, on bir ülkeye transit ticaret yolunu İsrail üzerinden açtı. (Milliyet, Sabah, Hatay, 21.11.12)
Devletin resmî ajansı AA’nın İsrail Sanayi, Ticaret ve Çalışma Bakanlığı ile Ankara’daki Ticaret Ataşeliği’nden derlediği bilgilerle, başta kimyevî maddeler ile tarım ve rafine petrol ürünleri olmak üzere, karşılıklı ticaretin bu dönemde yüzde 30’u aştığı duyuruldu.
Özetle “Davos çıkışı” ve “Mavi Marmara saldırısı”ndan sonra İsrail’den ithalatın yüzde 40 yükseldiği, iki ülke ticaretinin son beş yılın en yüksek oranına ulaştığı resmen belirtildi. T.C. Ekonomi Bakanlığı’nın Meclis Başkanlığı’na 9.7.2012 tarihli cevabında İsrail’le ekonomik ve ticarî ilişkilerin artışı resmen tescil edildi...
“DIŞ GÜÇLER” DEMAGOJİSİYLE…
Halka karşı, “İsrail’e rest çekilip meydan okunduğu” görüntüsü verilirken, “Silâhlı Kuvvetlerin modernizasyonu” kapsamında İsrail firmalarına verilen silâh alımları, askerî anlaşmalar ve savunma sanayii ihâleleri sürdürüldü. “İsrail’le askerî anlaşmaların askıya alındığı ve diplomatik temsil seviyesinin düşürüleceği” açıklamalarının aksine, Telaviv’le ilişkiler daha da ilerletildi.
Pentagon belgelerinde “İsrail’in bölgesel güvenliği” adına İran’ı hedef aldığı belirtilen “Amerikan Füze Kalkanı” Malatya’ya; Suriye’yi ateş alanına alan Patriot füze bataryaları Güneydoğu’ya konuşlandırdı.
Kısacası, AKP devrinde Başbakan’ın “siyonizm” üzerinden İsrail’e yüklendiği süreçte perde arkasında İsrail’le her türlü işbirliği arttırıldı. Millî Savunma (eski) Bakanı’nın ikrarıyla “stratejik işbirliği”yle AKP döneminde çeşitli alanlarda 60’ı aşkın işbirliği anlaşmalarına yenileri ilâve edildi.
Bu açıdan hükûmet ve iktidar partisi sözcülerinin ve yakın kalemşorların, şimdiye kadar “Ergenekon”dan “Balyoz”a, “Şike”den “Gezi”ye bütün soruşturmaları yürüten savcıların, yüz binlerce euroyu bulduğu belirtilen yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarını her fırsatta “devlet içinde örgüt ve çete” ithamıyla “dış güçler”in, “Amerika ve İsrail’in komplosu” demagojisiyle medyatik karambola getilmelerinin hiçbir mâkuliyeti yok.