TESBİT
Günlük vak’a sayısının 41 bini, vefatın 176’yi bulması, resmi rakamlarla toplam can kaybının 31 bin 700’ü aşması Türkiye’nin koronavirüs tablosu gittikçe ağırlaştığını açıkça ortaya koyuyor.
“100’de 1” hesabıyla 26 Şubat’ta İstanbul’da vak’a sayısı 68’ten 26 Mart’ta 401, Ankara’da 35’den 184’e yükselmesi; bütün kısıtlamalarla rağmen Türkiye’nin toplam vefatta dünyada 19., yeni vefat ve aktif vak’ada 11. olması vahameti ele veriyor. Bu gidişle vak’a sayısı kısa zamanda 50 bine yaklaşıyor.
Üç-beş kişinin bir araya gelmesine, birkaç kişinin bir arada mesafeli oturmasına izin verilmezken, üç- beş masalı köftecilerde masaların araları santimle ölçülüp tutanaklar tutulurken, maskesi düşene, sokakta gezene ceza üstüne ceza kesilirken, “lebâleb kongreleri” görmezden geliniyor. En son on yedi bin kişinin kapalı salona yığıldığı AKP büyük kongresi garabeti de “teğet” geçildi.
Bu arada hastaneler yine dolmaya başlamış, yeniden yoğun bağım üniteleri yüzde 80 dolmuş. Diğer yandan ne kadar aşıya kaç dolar ödendiği, kaç doz aşı bağlantısının yapıldığı muamması devam ederken, üzerinden üç aya yakın bir süre geçmesine rağmen hâlen Aile Sağlık Merkezlerinde, devlet ve özel hastanelerde aşı bulunamıyor. Vatandaşlara randevu veriliyor ama aşı yapılamıyor. Yeterli aşı temin edilmediğinden Sağlık Bakanı “yeter ki aşımız olsun!” diyor. Ve birçok ülke tam kapanmaya giderken, “üçüncü pik” uyarılarına karşı siyasî iktidar hâlâ “tam kapanma”ya direniyor.
Çarpıcı olan, daha önce salgının yayılmasına, “mavi” ve “sarı” illerin sür’atle “kırmızılaşıp” “çok riskli” hale gelmesine bakmadan “salgın önlemleri”ni partisinin kongresi sonrasına erteleyen partili Cumhurbaşkanı’nın “vak’a, hasta ve ölüm sayıları bizi yeniden kısıtlamalara mecbur etti” itirafı.
Ancak en çarpıcısı, daha önce iktidar partisi genel başkanı olarak “Bu salgında tıklım tıklım salonu doldurduğunuz için size teşekkür ederim, kongre salonu lebâleb dolu!” övgüsüne karşı Sağlık Bakanı’nın “vatandaşların kalabalık ortamlardan uzaklaşmaları” uyarısını tekrarlamakla kalması.
Daha önce tıklım tıklım AKP kongrelerine dair “daha fazla bir şey söylemem her halde fazla olur” diye geçiştiren Bakan’ın, on yedi bin partilinin kapalı mekâna yığıldığı sosyal mesafesiz AKP kongresine dair “bu konuyu gündemde tutmanın kimseye faydasının olmadığı kanaatindeyim” demesi.
Belli ki Bakan “lebâleb sorular”dan kaçıyor. Oysa Türkiye’nin vaka sayısında rekor üstüne rekorla yeniden salgının pençesine düştüğü vartada öncelikle Sağlık Bakanı ile Bilim Kurulu’nun etkili tedbirlerde ciddi direnç göstermesi gerekiyor.
VAZİYET
Lüks makam aracı ve uçak israfı
Gündemin hayhuyunda AKP iktidarında vahim boyutlara ulaşan devletteki makam aracı israfı ve saltanatı yoğun gündemin karambolunda kayboluyor.
Araştırmalara göre, kişi başına düşen millî geliri 44,327 dolar olan Almanya’da 9 bin, Japonya’da 10 bin, Fransa’da 8 bin makam aracı varken, 8,653 dolar millî gelirle dünyada 86. sırada kalan Türkiye 125 bin makam aracıyla dünya rekorunu elinde bulunduruyor. (Semra Topçu, YouTube, 13.120)
Bütün bunlara ilâve olarak 2021’de Cumhurbaşkanlığı ile bakanlıklara olmak üzere kamu kurumlarına 1.652 yeni araç alımı yapılıyor. Keza Sezer döneminde Cumhurbaşkanlığı’nın merhum Demirel döneminden kalma iki makam aracı varken şimdi lüks araç sayısı 268’i aşmış. Cumhurbaşkanı’nın yurtiçi gezilerinde, kongrelere gidişlerde TIR’larla makam araçları taşınıyor.
Bir diğer vahamet, devletin elindeki 16 özel uçaktan, Katar Emiri’nden “alınan” 7 yatak odası, 2 özel salon, toplantı odaları ve küçük bir hastane bulunan bir VIP uçağa çevrilen yarım milyar dolarlık lüks uçağın da aralarında bulunduğu 13 lüks uçak ile 3 helikopterin “Saray’ın filosu”nda bulunması.
Ve bu israf yetmiyormuş gibi, binlerce kiralık araca onlarca milyon ödenirken, bir bakanlığın eğlence konsol sisteminin de bulunduğu iki adet makam aracından her birisine aylık kirası 37 bin lira üzerinden 1 milyon 40 bin TL ödenmesi benzeri skandal israflar tam gaz sürüyor.
GARABET
“Fatura okuma bedeli”
Bir diğer çarpıklık, son iki yılda yüzde 70 ve otomatiğe bağlanan doğalgaza yüzde 64 zammın ardından her ay zammın gelmesi ve yılbaşında yüzde 6 zamlanan elektrik faturalarına sessiz sedasız “kayıp okuma bedeli”nin eklenmesi.
Elektrik Mühendisleri Odası’nın tesbitiyle, “fatura okuma bedeli”nin Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu yasasının ilk maddesindeki “şeffaf elektrik piyasası” hükmü ihlâl ediliyor. Anelerden tahsil edilen 100 liranın 30 lirası “enerji, perakende satış hizmet, iletim, kayıp-kaçak, dağıtım bedellerinin yanısıra şirket elemanlarının okuduğu “fatura okuma bedeli” vatandaşlardan tahsil edilmesi.
Ne var ki özelleştirme ile artan elektrik faturalarıyla kasalarını dolduran ve daha fazla kâr için personel sayısını azaltan dağıtım şirketleri işletme bakımlarını ve gerekli yatırımları yapmayıp altyapı eksiklikleri gidermediklerinden ülke genelinde sık sık uzun süreli elektrik kesintileri meydana geliyor. Kısacası, elektrik ihalelerinde de tam bir fiyasko yaşanıyor.
İKRAR
“İnsanlar onlara bakıp Müslümanlıktan soğuyor”
“Birçok Müslüman görünümlü kişi, aslında bugün Müslümanların yüzkarası ve insanlar onlara bakıp Müslümanlıktan soğuyorlar. Servet ve iktidar Müslümanları bozdu.”
Abdurrahman Dilipak, (Yeni Akit, 26.9.19)