AKP iktidarının ve “tek kişilik rejim”in İsrail’le ve ABD ile her alanda ilişkileri kesintisiz tam gaz sürüyor.
İlk sırada 15 Temmuz 2004’de Erdoğan’ın Başbakan olarak imzaladığı, 5 Ekim 2004’te Resmî Gazete’de çıkan “GAP ve KOP çerçevesinde tarım, sulama, hayvancılık, kimya, telekomünikasyon, güvenlik, çevre ve turizm alanları”nda “Türkiye - İsrail Ekonomik Mutabakat Zaptı” var.
Peşinden 5-7 Mart 2007’de İsrail’in işgalle “başkent” saydığı Kudüs’te savunma sanayii, ticarî ve ekonomik işbirliği daha da derinleştirilirken Başbakan Erdoğan’ın Davos’taki “one minute” çıkışıyla kamuoyuna “İsrail karşıtı” imajı pompalanması perdesinde Ankara’nın onayıyla İsrail’e Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu üyeliği bahşedildi.
Keza İsrail’in binlerce sivili katlettiği sırada İskenderun’dan Hayfa limanına Türkiye’nin tır filosuyla ro-ro seferleri törenle başlatıldı; Suriye üzerinden Ortadoğu’ya transit ticaret yolunu kapatan Ankara, Körfez ülkeleri ile on bir ülkeye İsrail üzerinden transit ticaret yolu anlaşmasını imzaladı.
STRATEJİK İŞBİRLİKLERİ İLERLETİLDİ…
Özetle, İsrail ile Ankara’daki makamların resmi verilerine göre, “Davos çıkışı” ve “Mavi Marmara saldırısı”ndan sonra İsrail’le ticaretin kat kat arttırıldığı resmen tescil edildi. İsrail Cumhurbaşkanı’nın ilk kez TBMM’de konuşturulup alkışlatılması, Başbakan Erdoğan’ın Amerikan Yahudi lobisi kuruluşlarından “cesâret ödülü” alması, Filistin petrol ve doğalgazının Türkiye üzerinden pazarlanması anlaşmalarıyla jeopolitik stratejik işbirlikleri daha da ilerletildi.
Cumhurbaşkanı halka karşı “Ey Amerika!” restini çekerken İsrail’in başhâmisi ABD ‘ye de kıyak üstüne kıyaklar sunuldu.
Evvela 4 Temmuz 2003’te Irak’ın Süleymaniye kentinde işgalci Amerikan askerlerinin Türk askerinin başına “çuval geçirmesi”ne karşı “en azından bir nota ile kınanması” çağrılarına Başbakan Erdoğan “Ne notası, müzik notası mı?” diye karşılık verdi. Peşinden “çuvalcı komutan” Odierno ile CIA direktörü Orgeneral Petraeus -11 Temmuz 2011’de- Ankara’da törenle karşılandı ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Akar’a “madalya” taktılar.
Ardından “Ey Amerika” çıkışlarının paravanında ilk AKP hükûmetinde 1 Mart 2003 tezkeresi ile Irak’ı işgale giden 95 bin Amerikan askerinin İskenderun’dan Nusaybin’e Türkiye topraklarında silah ve mühimmatlarıyla konuşlanmasını içeren 1 Mart (2003) tezkeresi”nin Meclis’te rededilmesine büyük tepki gösterip milletvekillerine veryansın eden Erdoğan’ın yine Başbakan olarak imzaladığı ve 1 Eylül 2004’te Resmî Gazete’de yayımlanan “Amerikan gemi ve uçaklarının Türkiye’deki yedi deniz limanı ile altı havalimanında gizli mahiyetteki silâh, mühimmat, askerî teçhizatın ithali ve daimi nakil ve tevzii ile ihracı” güvenceye alındı.
“İSRAİL’İN GÜVENLİĞİ” HESÂBINA…
Bu arada ABD’nin Türkiye’deki başta İncirlik olmak üzere onlarca askeri üs ve tesisine ek olarak Pentagon belgelerine göre “İsrail’in bölgesel güvenliği” için “Amerikan Füze Kalkanı” Malatya Kürecik’e, Suriye’yi ateş alanına alan Patriot Füze Bataryaları Güneydoğu bölgesinde konuşlandırdı.
Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin 50 bin TIR silâh ve mühimmat sevkiyle silâhlandırıp Türkiye’nin yanıbaşında “İsrail’in güvenliği” hesâbına “koridor devlet” kurdurduğu PYD/YPG örgütünün “korunması” için Mehmetçiğin Amerikan askerleriyle ortak devriye gezmesi devam ediyor.
Ve “Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA)” kapsamında ABD’nin ağır ekonomik yaptırımları sürerken 40 milyar tazminat istenen Halk Bank ve Zarrap davalarının yanısıra “Cumhurbaşkanı ile âilesinin Amerika ve yurtdışındaki mal varlığının araştırlması” şantajı altında ABD’nin “Türk SİHA’sını biz bilerek düşürdük!” küstahlığına Ankara’dan açık bir cevap veril(e)medi.
“Ey İsrail!”, “Ey Amerika!” söylemlerinin arkaplanı böyle.