Ankara’dakilerin işgalci ecnebilerin emperyal projelerine teşne “Şam yönetimini devirme” saplantısıyla uygulanan “Suriye politikası”nın iflası bizzat iktidardakilerin ikrarlarıyla ortada.
En son Cumhurbaşkanının “terör örgütlerinin cirit attığı bir ülke” şikâyetiyle Türkiye’nin yanıbaşında “teröristan” kurulması”ndan yakınması, AKP iktidarında, “tek kişilik otoriter rejim”de küresel emperyal güçlerin güdümünde onlarca terör örgütü belâsını başta Suriye ve Türkiye olmak üzere bölgenin başına kimin musallat ettiği sorusunu sorduruyor…
“FAY HATLARI”YLA OYNANDI…
Böyle diyenler on üç yıldır Ankara’dakilerin “terörle mücadele”de Suriye’nin dışlanmasına neden itiraz etmediler? Sonra “İsrail’in bölgedeki egemenliği” hesâbına Amerikan-İngiliz işgal ve sömürü tefrika politikalarına niçin aracılık yapıldı?
Aynı sorular son günlerde Türkiye’nin bazı şehirlerinde tetiklenip Suriye’ye de sıçrayan, sonuçta bölgeyi kargaşa ve kaosa sevkle yine küresel işgalcilerin, uluslararası ifsad şebekelerinin projelerine zemin hazırlayan vahim provokasyonlar için de soruluyor.
Zira bütün uyarılara karşı bile bile kontrolsüz göçle, çöküşe sürükledikleri ekonomide para karşılığı “açık kapı politikası”yla, Şam’la hiçbir diyaloga girmeden, hiçbir kontrole tabi tutmadan on milyonu bulduğu belirtilen sığınmacıların ülkeye yayılmasına göz yumuldu.
Bununla da kalınmadı; Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda “Amerikan vatandaşı” da olan özel tercümanının dışında hiçbir Dışişleri yetkilisinin ve diplomatın katılmadığı Biden’le başbaşa görüşmesinde bir dizi tâvizle Taliban’ın iktidara gelmesiyle Afgan ordusundan “ayrılan,” “Amerika merkezli STK’ler ve basın kuruluşları için çalışan yüz binlerce “Amerikan Afganı”nın yüzlerce kişilik gruplar halinde âdeta canlı yayında sınırdan geçip Van’dan Edirne’ye dağılmalarına “resmen” seyirci kalındı. “Sığınmacı dalgası”yla milyonlarca sığınmacıya milyonlar eklendi. Sınır il ve ilçeleri âdeta birer Peşâver’e dönüştürüldü.
Türkiye, sığınmacıların arasına karışmış dünyada en çok saldırı ve bombalama yapan Taliban’ın yanı sıra El Kaide’den IŞİD’e küresel mihrakların maşalığında kullanılan, uluslar arası istihbarat servislerinin iç savaş tahrikinde, organ mafyasından uyuşturucu kaçakçılığına her türlü suçta istimal ettiği silâhlı örgütlerin terör eylemlerinde “uzmanlaşmış” militanların sızması tehlikesiyle karşı karşıya bırakıldı. Kısacası, “Türkiye’nin fay hatlarıyla oynandı.”
İÇTE VE DIŞTA VANDALLIĞIN SEBEBİ…
En vahimi de, Amerikan baronlardan, Londra’daki tefecilerden yüksek faizlerle kredi ve borç alma peşine düşüldüğü, Amerika’da sürüncemede tutulan Halk Bank ve Zarrap davalarında on milyarlarca dolar ceza kesilmesi tehdidiyle demoklesin kılıcının sallandırıldığı, “Cumhurbaşkanı ile âilesinin Amerika’daki ve yurtdışındaki mal varlığının araştırılması” şantajının savrulduğu vartada, Türkiye ecnebilerin taşeronu terör örgütlerinin hâmisi yapıldı.
Fırat’ın doğusunda ABD ve işgal ortaklarının işbirlikçisi PYD/YPG’nin korunması amaçlı ortak devriyeye Amerikan askerleriyle Mehmetçiğin de katılması sağlandı.
Yıllardır meşru Suriye yönetimine karşı kurulan “Suriye geçici hükûmeti” desteklendi; özellikle Fırat’ın batısında askeri operasyonlarla TSK’nin kontrolündeki bölgelerde El Kaide’den kopma Suriye ordusu ile savaşan başta ÖSO olmak üzere El Nusra’dan HTŞ’ye IŞİD örgütleriyle işbirliklerine gidildi. Türkiye Suriye iç savaşında “savaş ve cephe ülkesi” durumuna düşürüldü.
Bundandır ki Ankara’dakilerin son “Suriye ile yakınlaşma” mesajları üzerine “halimiz ne olacak!” tepkisiyle Türkiye’den maaşlı ÖSO provokasyonları ateşlenip alevlendiriliyor. Cumhurbaşkanı’nın yakındığı “içte ve dışta vandallığın” ve provokasyonların sebebi bu.