“Cumhur ittifakı”nın oy erimesinde alttan alta seslendirilen “erken - baskın seçim” senaryoları arenasında iç siyasetteki tahrik siyasetine ek olarak dış politikada da gerilimler tetikleniyor.
“Bir gece ansızın tepelerine ineriz” diyen Cumhurbaşkanı âdeta davul zurna ile “Suriye’nin kuzeydoğusundan kuzeybatısına askeri operasyonu” ilân ederken, “terör örgütlerinin tasfiyesi” ve “sığınmacılara ‘güvenli tampon bölge’ oluşturulması” gerekçesinden dem vuruyor.
Ne var ki yarım asra yakındır yapılan propagandaların aksine sınırötesi askeri operasyonların, yüzlerce hava ve onlarca kara harekâtının terörü tasfiye edemediği ortada.
Her defasında “terör örgütü karargâhının, stratejik noktaların vurulduğu, terör yuvalarının darmadağın edildiği” resmi bildirilerinin aksine, terör yuvalarının dağıtamadığı, terör bataklığının kurutulamadığı dönemin Genelkurmay başkanları ile komutanların ikrarlarıyla kayıtlarda.
DAHA DA TEHLİKELİ İSTİKRARSIZLIĞA İTER
Bu hususta Ankara’nın Şam’la diyalog ve işbirliğine girmesi önerisini yenileyen ve “Suriye’de neredeyse hiç askeri görevi kalmadığı”nı nazara veren Rusya’nın, “meşru Suriye hükûmetinin onayı olmadan askeri operasyonun ülkenin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün doğrudan ihlâli olacağı, zorlu şartları tehlikeli hale sokup daha da kötüleştireceği” uyarısıyla Ankara’dakileri operasyondan vazgeçirme çağrısı önemli.
Operasyona “gerekçe” gösterilen Türkiye’nin 911 kilometrelik en uzun sınırının olduğu “Suriye’nin 30 kilometre derinliğinde ‘güvenli bölge’ oluşturulması” sözünü Amerikalıların yine yerine getirmeyeceği; kontrollerindeki Suriye hava sahasında çıkarlarına hizmet etmeyecek bir kara harekâtına “izin vermeyecekleri” herkesçe biliniyor.
Aslında “Türkiye’nin milli güvenliğine yönelik Suriye sınır bölgelerinden gelen tehditlerin bölgeye Suriye askerlerinin konuşlandırılmasıyla çözülebileceği” perspektifi, 20 Ekim 1998’de merhum Cumhurbaşkanı Demirel’le Baba Esat’ın imzaladığı “Adana mutâbakatı”nın temelini teşkil ediyor.
Bu durum, iki ülkenin sınırlarına kadar topraklarını kontrol etmeleri, birbirlerine yönelik terör örgütlerine müsaade etmemeleri taahhüdünü esas alan; Suriye’nin toprak bütünlüğünü, siyasi birliğini, barış ve istikrarını amaçlayan ve hâlen ülkenin genelinde etkin ateşkesi temin eden “Astana mutabakatı”nın hayata geçirilmesinin gereğini ortaya koyuyor; sınırötesi askeri operasyonları değil.
“SEÇİM KOZU” OLARAK PİYASAYA SÜRÜLÜYOR
Bu bakımdan en son Kazakistan’daki 18. Astana görüşmeleri sonuç bildirisinde “BM kararlarıyla Suriye’de sürdürülebilir uzun vadeli siyasi süreci ilerletme irâdesiyle“ krizin askeri çözümünün olmadığının, ‘terörle mücadele’ bahanesiyle işgalcilerin ülkeye dayattıkları teşebbüslerin kabul edilemez olduğu”nun vurgulanması önemli. (KRD News, gazeteler, 17.6.22)
Keza “İsrail’in Suriye’ye devam eden askeri saldırılarının yanısıra bölgede terör örgütlerini destekleyen ülkelerin kınanması, komşu halklara, Suriyeli mâsum sivillere yönelik saldırıların engellenmesi” taahhüdü, bu askeri operasyonunun da akıbetsizliğinin ifşası oluyor.
Ve Suriye’ye askeri operasyon ısrarının, başta ekonomideki çöküşle her alandaki başarısızlıkları perdeleyip gerçek gündemisaptırma hesaplı vesiyasi rant amaçlı bir “seçim kozu” olarak piyasaya sürüldüğü her haliyle sırıtıyor.