Mahsun serisinin “Hükümdarın Filleri” isimli dördüncü kitabında Nasreddin Hoca’nın yer almasına sevindim. Fıkralarının meşhur olduğunu duymuştum. Çok zekiymiş. Hem güldürüyor hem de düşündürüyormuş. Kitap bittiğinde babamla yaptığım sohbetin bir kısmını sizinle paylaşmak istiyorum.
Nasreddin Hoca, Mahsun’la karşılaşıp tanıştıktan sonra Akşehir’e beraber gittiler. Oradaki köylüler hocayı sabırsızlıkla bekliyorlardı. Padişah, köylülerden kocaman bir filin beslenmesi istiyordu. Ancak, fili besleyecek durumda olmayan köylüler hocadan padişahla görüşüp bu filin köyden tamamen gitmesi için ricada bulunmasını istediler. Hoca da köylülerden birkaç adam yanında olmak şartıyla kabul etti. Yolda ise padişahtan korkan köylüler birer birer kaçtı ve padişahın huzuruna sadece Hoca ve Mahsun çıktı. Sözünde durmayan köylülere kızan hoca köylülerin yalnız olan file bir arkadaş istediğini söyledi. Köye bir fille dönen hoca mesuliyetten kaçarak sözünden dönen köylülere unutamayacakları bir ders verdi.
“Bu kitaptan ne anlamalıyız?” diye sordu babam. Birlikte düşündükten sonra kitap boyunca yardım etmenin ve sözünde durmanın önemine dikkat çekildiğini gördük. Zor durumda olan insanlara yardım etmeliyiz. Bizden yardım isteyene de elimizden geldiği ölçüde yardımcı olmaya çalışmalıyız diye düşündük. Yardım etmenin insanî, dinî bir sorumluluk olduğunu hatırlattı babam.
İyilik yapmaya çalıştığım anları düşündüm. Meselâ kardeşim benden kendisine kitap okumamı ister yatmadan önce. Ben ona kitap okuduğumda kendimi çok mutlu hissediyorum. Kardeşimin de çok mutlu olduğunu görüyorum. Aynı şekilde bende birinden yardım istediğimde ve o konuda bana yardımcı olunduğunda yine mutlu oluyorum. Meselâ ödevlerimi yaparken anlayamadığım yerleri anne ve babama soruyorum. Onlar da bana yardımcı olup anlattıklarında gerçekten çok mutlu oluyorum.
Hikâyede geçen ikinci en önemli konu ise söz verdiğimizde sözümüzü tutmaktı. Sözümüzü tutmadığımızda tekrar söz vermenin anlamı kalmıyordu. Sanıyorum artık söz verilse bile insanlar bu söze güvenmiyordu. Babam söz vermenin kişinin itibarı olduğunu söyledi. Sözünü tutmayan insanların toplumda sevilmediğini ve güven vermediğinden bahsetti.
Bir hatıram aklıma geldi. Bu sene 23 Nisan’dan sonra bir sonraki 23 Nisan için hazırlık yapmaya karar verdik. 7 kişilik bir grup kurdum. Herkese görev dağılımı yaptım. Ben ertesi gün yapmam gerekenleri yaparak okula gittim. Maalesef gruptaki arkadaşlarım söz vermelerine rağmen sözlerini çeşitli sebeplerden dolayı tutamamışlardı. Bu duruma gerçekten çok üzülmüştüm.
Ben ve kardeşim de maalesef bazen söz verdiğimiz halde (aile meşveretimizde karar almamıza rağmen) ev işleriyle ilgili sözlerimizi tam tutamıyoruz. Meselâ herkes kendi dağıttığı eşyaları toplayacak diye bir karar ve sözümüz olmasına rağmen oyun oynadığımızda veya başka işlere daldığımızda bu konudaki sorumluluğumuzu ihmal edebiliyoruz. Bu durum anne ve babamızı biraz üzüyor ve bazen de kızdırıyor. Kardeşimle konuştum. İnşaallah bundan sonra daha dikkatli olacağız. Sizlerin de tutamadığınız sözler oldu mu can kardeşlerim?