Çoğu defa ifade edildiği üzere Türkiye’yi idare edenler Avrupa Birliği’ne üye olmanın yolunun nereden geçtiğinin farkındalar. Üyeliğin gecikmesi, bu yoldaki ilerlemenin çeşitli bahanelerle yavaşlatılmasıdır. Ayrıca AB üyelik yolculuğu, bazı idarecilerin keyfi iş yapmasına engel olacağı için de istenmiyor...
Hadiseler ortaya koydu ki AB üyelik yolculuğu milletin menfaatine, ama keyfi iş yapmak isteyen idarecilerin aleyhinde. Neticede, millet menfaatini bahane etseler de esasta kendi menfaatlerine halel gelecek.
Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği (AB) Başkanlığı, Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği iş birliğinde Türkiye Eğitim Derneği (TED) Üniversitesi’nde düzenlenen ve Türkiye-AB Sivil Toplum Diyaloğu’nun geleceğinin tartışıldığı “Türkiye-AB Sivil Toplum Diyaloğu Diplohack” toplantısında yapılan konuşlar bunu bir defa daha ortaya koymuş.
Programa katılan Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Avrupa Birliği (AB) Başkanı Büyükelçi Faruk Kaymakcı, “AB üyelik sürecimizde sivil toplumla iletişimi ve etkileşimi çok önemsiyoruz” demiş. Türkiye’nin AB’ye üyelik politikasında STK’ların önemli unsurlar olduğunu ifade eden Kaymakcı, “Bir gün Türkiye, AB’ye üye olduğunda da bu politikaların uygulayıcıları sizler olacaksınız. Sivil toplumun görüşü bizim için önemli. Eğer sivil toplum, Türk halkı istemiyorsa biz zaten AB sürecinde mücadele etmeyiz” diye konuşmuş. (AA, 4 Temmuz 2019)
Türkiye’nin, Avrupa Birliği üyeliği yolundaki çalışmalarının sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle daha da anlam kazanacağı her halde görmezden gelinemez. Türkiye’de yaşayanlar AB üyesi olmak istiyorsa, idareciler bu talepleri dikkate almak durumundadır. Sivil toplum kuruluşları da nihayetinde milletten aldığı tepkilere göre görüş beyan eder. Geçmiş yıllarda yapılan araştırma ve anketlerde AB’ye üye olmak isteyenler büyük ekseriyet teşkil ederdi. Sonraki yıllarda idarecilerin de AB’yi eleştirmesi sonucu üyelik isteyenlerin sayısı azalmıştı. Son araştırmalarda Türkiye’nin AB üyesi olmasını isteyenlerin sayısında artış olması hayra alâmet olarak görülmeli.
Kadir Has Üniversitesi Türkiye Çalışmaları Merkezi’nin her yıl gerçekleştirdiği “Türk Dış Politikası Kamuoyu Algıları Araştırması’nda Türkiye halkının AB’ye üyelik sürecine verdiği destekte bu yıl da artış yaşanması dikkat çekmiş. Araştırmaya göre, Türkiye’yi Avrupa ülkesi olarak tanımlayanların oranı yüzde 17,6 olmuş. Araştırmada dikkat çeken bir diğer unsur Türkiye halkının AB’ye üyelik sürecine verdiği destekte bu yıl artış yaşanması. Geçtiğimiz yıl ‘Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmasını destekliyor musunuz?’ sorusuna katılımcıların yüzde 55,1’i evet derken, bu yıl aynı soruya yüzde 61,1 oranında evet cevabı gelmiş. (Yeni Asya, 5 Temmuz 2019)
Bu noktada, Büyükelçi Faruk Kaymakcı’nın “AB’ye üyelik süreci en az üyelik kadar değerli” demesi ve “Türkiye’nin büyüklüğü NATO’da bir sorun değil, bir artıysa ve Türkiye’nin büyüklüğü Avrupa Konseyi’nde bir değerse AB’de de bir değer olabilir” tesbiti önemlidir.
Türkiye’yi idare edenlerin millete gerçekleri söylemesi ve samimî olmasında fayda var. “AB’ye üyelik süreci en az üyelik kadar değerli” ise, idarecilerimiz niçin bu meseleyi millete tam olarak anlatmıyor? Üyelik yolunda kararlı adımlar atılması icap ederken, şahsî kaygılarla milletin menfaatleri ertelenip öteleniyor?
Türkiye’nin, AB üyesi olması bazı idarecilerin işine gelmeyebilir, ama milletin menfaatinedir. İdarecilerin işine gelmeyebilir, çünkü keyfi hareket edemeyecekler...