Ekonomik, sosyal ve siyasî pek çok derdimiz olduğu halde; hemen herkesin ‘işler yolunda’ tavrı sergilemesi hayra alâmet sayılabilir mi? Keşke her işimiz iyi olsa ve milletimiz sıkıntı çekmese.
Bu suskunluk, hatalara ve yanlışlara itiraz etmemek ilk bakışta idarecilerin faydasına gibi görünse de uzun dönemde en fazla zararı onlar görür. Çünkü ‘yanlışa yanlış’ diyenlerin olmadığı yerde hataların düzeltilmesi mümkün değil. Peki, hataların sürekli tekrarlandığı bir yerde işlerin düzelmesi mümkün olur mu? Hatada ve yanlışta ısrarın en büyük faturası geç de olsa idarecilere çıkar ve seçim sandığında bedeller ödenir.
Ekonomi sahasında yanlışlar vatandaşın cebine yansıdığı için bu noktada kısmen itirazlar yükseliyor. Bu sahanın uzmanları da idarecileri daha kararlı bir şekilde ikaz ediyorlar. Çünkü itirazlar vatandaş nezdinde de kabul ve destek görüyor. Peki, sosyal ve siyasî sahadaki hatalar olması gerektiği nispette bir itiraz ve ikazla karşılaşıyor mu?
Ya da eğitim, aile ve gençlik konusundaki yanlışlara kaç kişi itiraz sesini yükseltebildi? Üstelik Türkiye’yi idare edenler dahi “Eğitim ve kültür sahasında hedeflerimize ulaşamadık” diye ifade ve itiraf ettikleri halde. İdareciler bu itirafa mecbur kaldıkları halde bazı ‘uzman’lar sanki eğitim, kültür ve sanatta bütün problemleri aşmış bir ülke gibi davranmayı tercih ediyorlar. Kaç uzman, kaç sosyolog, kaç eğitimci; bu sahada yaşanan dertlere dikkat çekip idarecileri ikaz etti? “Eğitim, kültür ve sanat sahasında yapılan şu işler yanlıştır. Bu yanlışlardan geri adım atılsın ve şu yollar tercih edilsin” diyen kaç uzman görüşü dillendirildi?
Maalesef büyük bir çoğunluk ‘bahane uykusu’na yatmış gibi görünüyor.
İtiraz ve ikaz etmeyen uzmanlar da bir yönüyle haklı sayılabilirler. Çünkü idareciler söylenen sözü dinleyip, “Acaba bir hakikat payı var mı? Bu ikaz ve itirazdan bizim alacağımız ders nedir?” diye düşünmüyor. En başta söylenene değil de ‘söyleyen’e bakılıyor. Haklı bir ikaz ve itiraz dahi dile getirilmiş olsa “Ha, bunu söyleyen şu dünya görüşüne mensuptur. O halde bunu dikkate almayalım” şeklinde tavır sergileniyor. Bu durum da ehil ve uzman olanların küsmesine, çözüm ve çare tekliflerini gündeme getirmesine mani oluyor.
Aynı şey hukuk alanında da sergilenmiyor mu? Ülkemizde neredeyse her ilde bir hukuk fakültesi var ve yine de bunca haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe itiraz sesleri yükselmiyor. Ülkemizin ‘Büyük Türkiye’ olması hukuk ve adalet sahasındaki iyileşmeye bağlı değil mi? “Büyük ülke”ler nasıl olup bu seviyelere çıktı? Zaman zaman yürürlükteki kanunların dahi dikkate alınmadığı ve uygulanmadığı hadiseler yaşanıyor. Böyle durumlarda susmayı tercih eden hukuk camiasının başka zamanlarda söz söyleme hakkı olur mu?
Dert ve problemler karşısında susmayı tercih etmek sevinilecek bir durum değil. Bilenlerle bilmeyenler bir olmadığına göre, bilenler bildiklerini söylemeli ki Türkiye sıkıntılarını aşabilsen.
“Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” tavrı hiç kimseye fayda vermez.
Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik ‘yılan’ı gün gelir ‘haksızlık karşısında susanlar’a da dokunabilir. Allah muhafaza...