Seçim dönemindeki gerginlikler siyasetin çirkin yüzünü bir defa daha gösterdi. Dikkat çeken bir nokta da, bazı ‘seçmen’lerin siyasetçilerden daha katı, daha ‘kavgacı’ ve daha kutuplaştırıcı olmasıdır.
Siyasi parti mensuplarının, milletvekillerinin kendi aralarındaki ‘kavga’nın vatandaşa yansıtılması kötü neticeler verir ve veriyor. Bununla birlikte mesela TBMM’de ‘kavga’ eden vekillerin, Meclis kulisinde aynı masa etrafında buluşması mümkün olduğu halde; bazı siyasi parti taraftarlarının ‘komşu’larına daha katı bir davranmasına şahit olunuyor. Parti muhabbeti sebebiyle komşusunu, akrabasını ve arkadaşını küstüren, onların kalbini kıran bir anlayışın ‘iyi’ olduğu söylenebilir mi?
Denge ve Denetleme Ağı, (DDA) siyasi partilere ve adaylara; kutuplaştırıcı tavırlardan kaçınmaları yönünde haklı bir çağrıda bulunmuş. DDA’nın çağrı metninde, kutuplaşmanın demokratik siyaset önündeki engellerden biri olduğu hatırlatılarak, “Vatandaşlar olarak gündemimizde olan temel sorun alanları, tüm paydaşların etkin ve yapıcı diyaloğuyla çözüme kavuşturulabilir. Ancak son yıllarda daha da derinleşen kutuplaşma, bu diyaloğun ve sorunlara etkin şekilde çözüm bulmanın önünde temel bir engel oluşturuyor” denilmiş. (DDA’nın basın açıklaması, 25 Nisan 2023)
Her meselenin konuşularak halledilmesi mümkün olduğu halde ‘kavga’ya tevessül etmek, kutuplaştırıcı mesajlar vermek insaf ile izah edilebilir mi? Kutuplaştırıcı dil kullananların en çok müracaat ettiği cümlelerden biri de ‘vatan hainliği’ ithamıdır. Her önüne gelene hain demek, cemiyetteki kardeşliği berhava etmez mi? Hem, birini bu şekilde itham etmek niçin bu kadar kolay olsun? Kimin hain, kimin vatansever olduğuna siyasetçiler mi karar verir?
Bu kutuplaşma tehlikesinin bertaraf edilmesi çok önemli. Mevcut kutuplaşmasın Türkiye’nin siyasi yapısına zarar verdiğini parti yöneticileri de görmeli. Kaldıysa, “akil adamlar”ın da devreye girerek kutuplaştırmayı sona erdirecek adımlar atılmasına destek olmaları icap eder. Aynı şekilde sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri milletin kaynaşması ve kucaklaşması için adımlar atmalı. Tabii ki bu noktada ‘hoca’lara ve ilahiyatçılara da mühim bir vazife düşer. Ne yazık ki hocalar bu vazifenin pek de farkına varmış görünmüyorlar. Gerek cami kürsülerinde ve gerekse sosyal medyadaki ‘vaaz’lara bakıldığında; siyasetçilerin gergin dilini aratacak şekilde konuşanlara rastlanıyor.
Şundan kesin olarak emin olmak icap eder ki; bu keski dil, bu kutuplaştırıcı tavır ne millete ne de memlekete bir fayda vermez ve veremez. Toplu vurmayan yürekler ‘düşman’a karşı güçlü olabilir mi?
“Hain ve düşman” arayanlar öncelikle ‘dil’lerine sahip çıksa ve gayretlerini ‘kardeşlik’ için harcasa Türkiye kazançlı çıkar. Kutuplaştırıcı dilden en başta ‘düşman’lar istifade etmez mi?