Haksızlık, hukuksuzluk o kadar ayyuka çıktı ki, meselâ beş yıl önce insanları şok eden haberler artık sıradan haber muamelesi görüyor.
Eskiden bir kişi torpille, hak etmediği bir işe girse günlerce, belki aylarca konuşulur ve bunu yapanlar kınanırdı. Şimdi ise hemen her iş kayırmayla, torpille, iltimasla yapılıyor, ama bunlar neredeyse tepki dahi görmüyor.
Uzun dönemli düşünüldüğünde bu işlerin yanlış olduğu mutlaka kabul görecektir. Ehliyet ve liyakata göre değil de ‘benim adamım, senin adamın’ ölçüsüne göre iş tutanlar kaybedecek...
İsmi mühim değil, bir belediye başkanının 4 ayrı yerden maaş aldığı ve bu miktarın toplamda ikiyüzbin liraya yaklaştığı konuşuldu. Belediye Başkanı yarım ağız itiraz edip “Elime geçen 200 bin değil, 180 bin lira civarında” dediği ileri sürüldü. Bir kişinin 4 ya da 5 ayrı yerden maaş almasını sağlayan bir sistem âdil olabilir mi? “Bunların sorumlusu iktidar mıdır?” sorusunun cevabı, “Engel olmadığı ve bu hususta yeni bir düzenleme yapmadığı sürece iktidar sorumludur” denilir. Bu yanlışları engellemek için yeni düzenleme yapmamak idarecilerin işi değil midir?
Bu hususta yapılan yanlışlar iktidar taraftarlarını da kızdırır hale getirdi. Şu yazı da buna delil sayılabilir: “Yönetmek istiyorsanız, neyi nasıl yaptığınızı en ince ayrıntısına kadar şeffaf bir şekilde halka anlatacaksınız. (...) Hatta… Kazandığınız belediyelerde kimlerle çalıştığınızı, hangi gerekçelerle falanca kişiyi değil de, falanca kişiyi bir kurumun başına getirdiğinizi izah edeceksiniz. Eş, dost, akraba olayını tamamen bitireceksiniz. ‘Güvenebileceğim kimse yoktu’ deyip belediye şirketine oğlunuzu atamayacaksınız. Yeni dönemin şifresi şeffaflık… Gizli kapaklı iş yapan kaybedecek, bu kadar basit. (...) İnsanlar sıkıntı çekerken… İşsiz dolaşırken… (...) Devletin kasasından, milletin kesesinden hiç kimse iki üç maaş birden alamaz. Bunu genç insanlara izah edemeyiz. (...) Sabahtan akşama kadar torpil savaşlarında son durum haberleri okumak zorunda değiliz. İnsanların akıllarıyla dalga geçmeyin, adam gibi işinizi yapacaksanız yapın, yoksa istifa edin kenara geçin.” (Faruk Aksoy, Yeni Şafak, 3 Ağustos 2019)
“Devletin kasasından, milletin kesesinden” maaş alan bazı yöneticiler tepkiler üzerine “Biz özel firmalarda çalışsak bundan daha fazla kazanırız. Aldığımız maaşlar fazla değil” demiş. Mümkündür ki bu kişiler özel firmalarda çalışsa daha fazla para kazanabilir. Ancak bu ikna edici bir bahane değildir. Böyle diyenlere, “O halde siz de özel firmalarda çalışın, çok daha fazla kazanın” deme hakkı doğar. Milletin kıt imkânlarından ölçüsüz şekilde maaş alanlar yanlış yolda olduklarını görmeli ve geri adım atmalıdırlar. Bu noktada sorumluluk da iktidardadır. Vicdanları yaralayan ölçüsüzlüklere fırsat verilmemeli, gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Düşünün ki bir kişi hem belediye başkanlığı, hem de birden çok başka devlet firmalarında yöneticilik yapsa işlerinden biri aksamaz mı? Bir milyon nüfuslu bir ilin belediye başkanı, belediyecilik dışındaki işlere ne ölçüde zaman ayırabilir ya da ayırmalıdır? O başka işleri de başka kabiliyetli, ehil insanlar yapsa çok daha iyi olmaz mı?
Esasında asıl dert, devlet kapısının geçim kapısı olarak görülmesidir. Ne yazık ki bu anlayış son zamanlarda iyice arttı ve gençler dahi yeni işler bulmak yerine ‘maaşa talim’ etmeyi tercih ediyor. Bu gidiş Türkiye’nin hayrına olamaz. Kalıcı çare; açıklık, şeffaflık ve hesap verebilir olmakta düğümleniyor. Kim ne iş yapıyorsa bilinsin ki yanlışlıklar azalsın...