BM 75. Genel Kurul Başkanlığı’na Türkiye’nin adayı olan ve Haziran 2020’de bu göreve seçilen Büyükelçi Volkan Bozkır’ın bu tesbiti yapmasının üzerinden 2 yıl geçti. Acaba Türkiye, AB ile ilişkilerini “Türkiye, AB’ye üye olmakla havasını da suyunu da temizler” penceresinden bakabildi mi? (Bozkır, 15 Eylül’de görevi BM 74. Genel Kurul Başkanı Tijjani Muhammad-Bande’den devralacak ve 2021 Eylül ayına kadar bu görevi sürdürecek.)

Büyükelçi Volkan Bozkır, 2 yıl önce şöyle demişti: “Bakın AB üyeliği, NATO, ya da başka bir teşkilât üyeliği gibi değildir. AB’ye üye olduğunuzda günlük yaşamınız etkilenir. 80’li yıllarda Türkiye’de 20 civarında sivil toplum kuruluşu vardı, bugün 108 bin. Sivil toplum, demokrasinin temel direğidir. AB sürecinde bunlar gelişti. (...) İnsanlar bunu hissedecek. Demokrasi ve insan hakları değil sadece, insanımız soluduğu havanın, içtiği suyun daha temiz olduğunu görüyor. Gıda güvenliği, iş güvenliği gibi konularda AB müktesebatının yararlarının farkında…” (Konuşan: İpek Özbey, Hürriyet, 3 Eylül 2018)

Son günlerde AB üyesi ülke yöneticilerinden Türkiye’yi ilgilendiren dikkat çekici açıklamalar geliyor. Esasında bu tesbitler, Türkiye’nin hadiseye “AB üyesi olmak havanın ve suyun temiz olmasına bile vesile olur” kanaatini tasdik anlamındadır. Bu  tesbitler ayrıca, “AB üyesi olsak da bir olmasak da. Biz ‘Ankara Kriterleri der, yolumuza devam ederiz’” sözlerinin ne kadar temelsiz olduğunu da gösterir. 

“Türkiye-Almanya ve Türkiye-AB İlişkileri” başlığını taşıyan ve internet üzerinden yapılan toplantıda konuşan Başbakan Angela Merkel’in partisi CDU’nun etkili isimlerinden Jürgen Hardt, Almanya’da pek çok kişinin Türkiye’de son yıllarda yaşanan anti- demokratik gelişmelerden rahatsızlık duyduğuna vurgu yapmış. Hardt, “Biz Almanlar, Türkiye’de yargı bağımsızlığı, ifade hürriyeti ve basın hürriyetinin olmadığını görüyoruz” şeklinde konuşmuş. (DW Türkçe, 6 Temmuz 2020)

İlgili haberde şu bilgiler de paylaşılmış: “Yargı bağımsızlığının yabancı yatırımlar için büyük önem taşıdığına, Alman şirketlerin Türkiye’deki yatırımlarını arttırmasında bunun belirleyici bir etken olduğuna vurgu yapan Jürgen Hardt, iş dünyasında da sosyal medya paylaşımları sebebiyle Türkiye’de tutuklanma endişesi olduğuna dikkat çekti. Hardt, Türkiye yanlısı olan kişilerin bile bu endişeleri taşıdığını, AKP karşıtlığı ya da Erdoğan karşıtlığı ile hiçbir ilgisi olmayanların bile bu endişeler sebebiyle Türkiye’ye gitmekten, yatırım yapmaktan, personel göndermekten çekindiklerine vurgu yaptı.”

Türkiye-AB ilişkilerine ilişkin görüşlerini açıklayan SPD Dış Politika Sözcüsü Nils Schmid de, Türkiye’nin AB üyelik hedefinin korunmasını istediğini, ancak taraflar arasında öncelikle kaybolan güvenin yeniden tesis edilmesi gerektiğini hatırlatmış. Schmid, “Yargı bağımsızlığı, hukuk devleti, ifade hürriyeti alanlarında ilerleme göremiyoruz, daha çok gerileme gözlemliyoruz (...) Özellikle Avrupalı partnerlerimiz arasında Türkiye konusundaki hissiyat gerçekten çok kötüleşti. (...) Avrupalı partnerlerimizin bir çoğu Türkiye’deki iç siyasî gelişmelerden çok kaygılı” tesbitlerini de sözlerine eklemiş.

Türkiye’nin AB’ye üye olarak ‘su ve hava’sının dahi iyileşmesini umar ve beklerken, bütün köprüleri atan ve hak, hukuk ve adalet sahasında ülkeyi ‘geriye’ götürenler ne düşünür acaba?