Açıklamalara toplum tarafından çok sert eleştiriler gelince de Erdoğan, “Yakışan teşhisi koyduk, alacak ahlak dersimiz yok” çıkışı yaparak eleştirilere kendince cevap verdi. 

Cumhuriyet tarihinde ilk defa, üstelik halkı tarafından doğrudan seçilen bir Cumhurbaşkanının, halkın bir kesimi için sarf ettiği sözleri sansürleyerek yayınlamak mecburiyetindeyiz sanırım. Hâlihazırda tüm toplumun eleştirdiği ve ne olursa olsun hiçbir mantıklı izahatı olmayan bu açıklamaları bir de biz eleştirerek vakit kaybetmeyelim. 

Bizler, bu sözlerin hukuki mahiyetini ve neticelerini incelersek ve gündeme taşırsak eminiz ki daha isabetli olacaktır. 

Türk Dil Kurumuna göre “s*rtük” kelimesi “Vaktini çok gezerek geçiren, evinde oturmayan kadın”, “aynı anda birden fazla kişiyle gönül eğlendiren kadın” ya da “hayat kadını” ifadeleriyle tanımlanıyor. Ayrıca Dil Derneği Sözlüğüne göre de bu tabir küfür mahiyetinde bir kelime kategorisindedir.

Peki, bu gibi ifadelerin kullanımı suç unsuru olarak sayılabilir mi? Ya da bu ifadelerin kullanılması, bir cumhurbaşkanına dokunabilme yani yargılanma yolunu açar mı?

İlk olarak kelimenin suç olup olmadığına bakmamız gerekir. Türk Ceza Kanununun 125. maddesine göre hakaret suçu “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat …” etmek olarak tanımlanmaktadır. 

Bu kelimenin kullanımı kişinin toplumdaki onurunu, şerefini ve saygınlığını rencide edebilen bir kelime olduğu için, “evet, bu kelimenin birine karşı kullanılması bir suçtur” diyebiliriz.

İkinci olarak “bu suçun bir bireye karşı işlenmesiyle bir gruba karşı işlenmesi aynı şeyi mi ifade eder” sorusuna cevap vermeliyiz. 

Hakaret suçlarında muhatap alınan kişi sayısı ne kadar dar tutulursa suç unsuru o kadar mahiyet kazanır, muhatap kişi sayısı ne kadar genişlerse edilen hakaret de o ölçüde belirsizleşeceğinden suç mahiyetini yitirir. Örneğin bir bireye karşı hakaret ile bir topluma karşı hakaret aynı değerlendirilemez. 

Ancak burada Erdoğan, Gezi Parkı eylemlerine katılan kişileri hedef alarak söylediği için hakaretin muhataplarını dar bir kitle olarak yorumlamalıyız. Bu bakımdan, “evet, eylem hakaret suçu mahiyeti kazanmıştır”.

Son olarak Cumhurbaşkanı bu konuşmasından dolayı yargılanabilir mi? 

Yüce Divan kendisine ceza verebilir mi?

Sıradan vatandaşın açacağı bir tazminat davasında bir asliye hukuk mahkemesi kendisini tazminata mahkûm edilebilir mi? 

Cumhurbaşkanı’nın bir suç işlemesi durumunda nelerin olabileceği Anayasa’nın 105. maddesinde bir usule bağlanmıştır. Cumhurbaşkanı’nın insanlara hakaret etmesi, ahlaken, vicdanen sağlıklı bir tutum teşkil etmeyeceğinden ve kasıtlı işlenen bir suç mahiyetinde olduğundan elbette bu madde kapsamında bir yargılama yapılabilir. 

Tazminat davasına gelince. Teorik olarak tazminat davası açmak ve bu olayda tazminat hak etmek mümkündür. 

Ancak, istibdat rejimi ile avuç içine alınmış olan ve bu türden davaların hükümet torpili olmadan kazanılamadığına inanılan bir hukuk sisteminde, yargı makamları, elbette makamından kaldırılmadığı sürece, bir cumhurbaşkanını, nasıl ve hangi cüretle yargılayıp tazminata mahkûm edebilir? 

Unutulmamalıdır ki hukukun kuvvetinin azaldığı yerde, kuvvetlinin hukuku geçerli olmaya başlar.