Bazı ehl-i diyanetin siyaset vasıtasıyla dini insanlara öğreteceğiz ve dinin düsturlarını hâkim kılacağız fikriyatı çok acı tecrübelerle çökmüş durumda.
Böyle bir iddia ile yola çıkanların geldikleri nokta her şeyin tersine gittiğini gösteriyor. Sonuç olarak kendileri dindarlıklarını muhafaza edemedikleri gibi kimsenin de dindarlaşmasına vesile olamadılar. Aksine insanların dinden uzaklaşmasına hatta dine düşman bir kesimin meydana gelmesine sebep oldular. Bütün bu yaşanmışlıklar sonucunda siyaset yoluyla ders-i din vermenin mümkün olmadığı mükerreren anlaşılmış oldu.
Aynı yollarla ilerlemek isteyenlerin bu yolun çıkmaz bir sokak olduğunu görmesi ibretlik bir ders niteliğinde. Peki ders-i din nasıl verilir ve din hizmeti nasıl yapılır? Bu sorunu cevabı ise Risale-i Nur’un yaşanabilir ve uygulanabilir hakikatlerinde. “İmanın kuvvetlenmesi için bu zamanda ve bu zeminde gayet şiddetli bir ihtiyac-ı kat’î ile ders-i dinde bazı şahıslar lâzımdır ki, hakikati hiçbir şeye feda etmesin, hiçbir şeye âlet etmesin, nefsine hiçbir hisse vermesin. Tâ ki, imana dair dersinden istifade edilsin, kanaat-i kat’îye gelsin.” (14.Şua)
İmanın kuvvetlenmesi için çalışacak olan şahıslar hakikati hiçbir şeye feda etmeyecek, hiçbir şeye âlet etmeyecek ve kendi nefsine hiçbir hisse vermeyecek kişiler olacaktır. Siyaset tarafgirliği içerisine girmiş şahıslar maalesef bu özelliklere sahip olamamaktadır. Bu nedenle siyaset yoluyla ve siyasetçi ağzı ile verilmeye çalışılan iman dersinden istifade edilmez. Dinin siyasete alet edildiği siyasi akımlardan ancak zarar elde edilir. Bu siyasi akımların peşinden gidenlerin uyanması duası ile...